69
rın sınırlarını genişletiyor. Okuru, soyut Türk tarihi
değil, somut olarak Türklerin tarihi kimli- ğinde bir
kişi olduğunu okura fark ettirme amacına yöneliktir.
Bu dizelerde, özümseme, kılığına girme ya da bir kı-
lığa sokma sanatı vardır. Ne var ki şairin kendi yur-
duna yabancı ve en alt, hor görülen toplumsal sınıf-
la Sakarya’yı sınırlandırması, yeniden dinsel amaca
yönelişini veriyor. Bununla da bir isyana, bir diri-
lişe kışkırtma söz konusudur. Onun (Sakarya’nın)
öz yurdunda garip ve köle olduğunu belirtip
kayna
kayna
ikilemesiyle bu yurdu sahiplenenlere karşı bir
isyanın başlatılmasını istemektedir. Şiirin yazıldığı
yıl dikkate alındığında bu yurdun yönetiminin kim-
lerin elinde olduğu da ayrı bir tartışma konusudur.
Şair, 1949’da Anadolu’nun gerçek sahiplerinin elin-
de olmadığını, Anadolu insanının köle olduğunu
anlatmaktadır.
Nurullah Çetin’in bu dizelere getirdiği yorum,
1940’lı yıllara bakış açısından oldukça ilginçtir:
“Şanlı akıncıların, Türk yiğitlerinin yeniden dirilerek,
milletini içinde bulunduğu zillet hâlinden kurtarıp
tekrar tarihin efendisi yapma isteği saklı burada. Bu
zillet hâlini:
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
mısrası açıkça ortaya koyuyor. Bu gariplik ve parya-
lık hâli, milletin kendi ruhuna ve değerlerine uygun
bir yönetim kademesinden yoksunluğu, millet ve
yönetici tabakası arasındaki uyuşmazlığı, bürokrat/
aydın kesiminin Türk milletinin ruh köküne ters tu-
tumunu içeriyor. ”