43
geniş gönüllü adamdır. İnsanın anası o geniş gönle
sığabilir ancak:
“Anamın en kutsal barınağıydı/ Eski al-
fabeyi candan severdi”
Akif İnan gölgesinde ömür sürdüğü medeniyetin
hülasasını babasında bulur. Bir kitap gibi okumuş-
tur onu. Bir çınar gibi yaslanmıştır onun hatırasına.
Gövdesinde taşıdığı sadece soyu değil, koskoca bir
medeniyetin bakiyesidir. Bir imparatorluğun çöküş
dönemi gibi bitkin ve düşkün olsa da geçmiş gün-
lerin görkemine tutunmuştur. Bir teslimiyet anıtı-
dır; sadece bu âlemin değil, öbür âlemin de babası
olduğunun farkındadır:
“Toprağa dosttu ölüme hazır/
Taşırdı soyunu gövdesi gibi”
Toprakla yan yana yaşa-
yan toprağın dilinden anlamaz mı hiç? İnsan da öy-
ledir; toprağa atılan bir tane gibidir. Çağrılan yere
gitmemek şiarı olmamıştır hiç. Ölüm de buna dâ-
hildir. Ve emek babadan oğula geçen bir saltanatın
değil bir hasenatın adıdır. Sözü nasıl namus bilirse
hakkı ve emeği de namustan bilir. Alınteri gözyaşı
gibi ulvidir. Hiç angarya bilmemiştir, hiç paçası bir
kadının eteğine dolanmamıştır. Bütün bu sıradan
gibi gözüken hayat bir evladın diline şiir, bir ümitsiz
kuşağın gönlüne teselli, bir çağın henüz yazılmamış
destanı olmuştur. Boşuna söylememiş o evlat, ak-
lından, yüreğinden ve midesinden geçenin hakkını
vermek adına:
“Bir destan büyüttü namustan aşktan/
Midenin harama düşmanlığından.”
Akif İnan’ın ‘abi’
kimliği kadar ‘baba’ kişiliğinin de nerelerden teva-
rüs ettiğini göstermesi bakımından bu şiir son de-
rece aydınlatıcı ve kuşatıcıdır.