35
verelim” dedi. Bize sesli olarak okuttuğu şiirlerden
sonra, “özgeçmişine bakın, kaç yaşındaymış?” di-
yordu. Otuz yaşını geçenlere pek rağbet etmiyordu.
Bu görüşü yabana atmak ne mümkün.
Nitekim Cemal Süreya da benzer şeyler söylemiş-
tir şiir ve yaş ilişkisi hakkında. Eğer bir insan şair-i
maderzat (anadan doğma şair) değilse acemilik, öy-
künme ve taklit dönemini yaşayabilecek bir ilk genç-
lik süreci olmalıdır. Olgun yaşta acemilik ve taklit
çekilebilir bir kahır olmasa gerek. Akif İnan’ın şiir
zevkinin oluşmasında çok genç yaşlarda okuduğu
şairlerin büyük payı vardır. Bu şairlerin başında hiç
kuşkusuz Ahmet Haşim gelir. O Ahmet Haşim’in
çoğu şiirlerini ezbere bilir. Fakat şiire doğru yerden
başladığı için Ahmet Haşim’i taklide yeltenmemiş,
belki onun gibi modern şiire yeni kapılar açacak bu-
luşlara yönelmiştir.
2000 yılı Nisan ayında yine Rasim Özdenören’in
Ünlem dergisinden Hüseyin Karaca’ya verdiği mü-
lakatta söyledikleri Akif İnan şiirinin gelişim seyrini
anlatması bakımından oldukça önem arz etmekte-
dir: “…
Edebiyatta ve şiirde kendisine belirlediği, çizdiği
yol onun bir fışkırış halinde dışa vurmasına el vermiyor-
du. Bana öyle geliyor ki Akif kendini her alanda sürekli
kısıtlamış biri olarak gördü ve öyle yaşadı. Dikkat edilirse
onun şiir formu beyitler hâlindedir. Ve bu şiirler vezinli-
dir. Kendine seçtiği bu tarz da onun fışkırışına meydan
vermiyordu. Akif İnan’ın bu tarz şiiri için bir mesnevinin
uygun gelebileceğini düşünmüş ve kendisine niçin bir
Yusuf ile Züleyha mesnevisi yazmadığını sormuştum. Bu
fikri heyecanla karşıladı, fakat yaşadığı gaileler bu mesne-