95
den.”
Bu dizelerde şairin bir özülkeye hicret etme
sevdasını ve aynı zamanda insana gurbette olduğu
hissini yaşatan aklın esaretinden kurtulma yakarış-
larını görüp duyar gibi oluyoruz. Bu tufandan kur-
tulup sığınılacak yerler mutlak teslimiyetin insanı
hasretle beklediği yerlerdir. İmge ve simge yoğun-
luğu içerisinde Akif İnan’ın varmak istediği kapı bir
yönüyle tasavvuftur. Bu aksudu şiirlerinden rahatça
çıkarmak mümkün. Örneğin
“İçimin göğüne ağsam
diyorum/ yoruldum kelime hamallığından” d
izeleriyle
kâl dilinden hâl diline doğru yükselme arzusunu
dillendirir.
‘İçimin Göğü’
ifadesi aşkın bir seviyenin
anlatımıdır. Bu gök bazen yukarı bazen de aşağıya,
yere doğrudur.
“Toprağın altına yürüsem bir gün” ile
“İçimin göğüne ağsam”
ifadeleri şairin maksudu olan
aynı sığınağa işaret ediyor. “
Akşamın Kılıçları”
şiiirin
son dizelerinde bu duygu daha bir netliğe kavuşur:
“Şair değil, güneş değil, değil hey/ Toprak olsam veli or-
dularına.”
Bu esriklik, bu kendinden geçme hâli Akif
İnan şirinin dinamizmine hiçbir zaman halel getir-
mez. Tam tersi eylemsel yönünün kaynağını ve mer-
kezini gösterir bu mistik hava.
Akif İnan’ın gür sesini, heybetli cüssesini, devrim-
ci yüreğini, teşkilatçı karakterini, lider kişiliğini,
eğitimci ve ağabey tarafını işte bu derviş yanı taşı-
maktadır. Şiirinin alt yapısını kendini kolay kolay
ele vermeyen bu tasavvufi aşk oluşturur. İki farklı
dünyanın (aksiyon ve tasavvuf) insanı olması bazı-
larına şaşırtıcı gelebilir, ama bunun ne denli mizacı
bütünleyen bir şey olduğunu da göz ardı etmemek
lazımdır.