105
Şairlerin en çok asablarını bozan şey “bekletilmek”-
tir. Aşkta da randevuda da bu böyledir. Mehmet
Akif Ersoy’un randevuya geç kalan arkadaşıyla
uzun süre konuşmadığı söylenir. Necip Fazıl da
Akif İnan tarafından bekletilmiştir bir randevuda.
Sözleştikleri yere vaktinden çok sonra gelmiştir Akif
İnan. Bundan sonrasını İnan’ın hatıralarından din-
leyelim: “Bir pastanede buluşacaktık. Ben biraz geç
gittim. Gittim ki hiddetler içinde. Oysa ancak beş
dakika kadar gecikmişim: “Nerde kaldın sevgilim?
Vakitlerdir beklerim, gelmezsin. Bu cenderenin için-
de bekletilir mi?” Ve devam ediyor: “Herkesin gözü
üzerimde. Tanınmamak için ne yapmalı bilemiyo-
rum. Bir çorap mı geçireyim yüzüme, maske mi kul-
lanmalıyım, ne yapayım?” Hâlâ devam ediyorlar:
“Sağ tarafımda bir sırnaşık çift oturur, solumda dır
dır dır diye biteviye konuşan bir başka pespaye çift
ve bilhassa bir kız, karşımdaki oğlansa yanındakini
âdi mıncıklamalarla meşgul. Mide gurultusunu an-
dırır aşk konuşmaları. Nelere şahit kıldın beni bura-
larda.”
Neyse ki Akif İnan, üstadından özür dileyip gön-
lünü almıştır. Üstad da “sevgilim” diye hitap ettiği,
çok sevdiği Akif İnan’a gönül koymayı aklından bile
geçirmeyip sadece sitem etmekle yetinmiştir.
Üstad’ın paraya düşkün olduğu söylenir. Eline ge-
çen parayı hoyratça harcadığı ile ilgili de bir hay-
li örnek anlatılır. Oysa para ile üstadın arasında
üçüncü şahısların pek akıl edemedikleri bir diyalog
vardır. Paraya para kadar, para değersizliği ölçü-