90
ilke olarak var olur. İdealden kasıt insanın uzana-
mayacağı ütopik yapı değil elbet. Şahsiyeti tamam-
layan, yığınları toplum, toplumları millet, milletleri
ümmet kılan ne ise odur ideal. Kısır ideolojileri şi-
irin omuzlarına bindirip gövdesine yüklemek hem
savunulan o ideolojiyi hem de sanat ve estetiği iş-
portaya çıkarmaktır. O, içi boşaltılıp sloganlaştırılan
seksenli yıllar şiirinin muhasebesini çok iyi yapmış-
tır. Akif İnan, o dönemlerde şiirin ucuzladığından
yakınır. İdeolojik angajmanlarla ve hitabet yüklü
söyleyişlerle şiirin yazılabileceği şeklinde bir kanaat
oluşmaya başlamıştır. Sanatçının ideolojisinin olma-
sı ya da ideolojinin sanatta yansıtılması ayrı bir şey,
bunu sanatsal bir duyarlık ve ölçütle yapmak daha
ayrı bir şeydir.
Edebiyat dergilerinde, özellikle bir dönem ideolojik
hassasiyeti üçüncü sınıf şiir örnekleriyle dillendir-
meye çalışan çok örnekler yer almıştır. Akif İnan bu
tür kişileri
“Büyük sanat ortaya koymaya nefesleri yet-
meyecek olan kişiler”
olarak nitelendirmektedir. Şiirin
her türlü aktüele sıkışıp kalması onun evrensel ve
aşkın tarafını yok eder. Günlük ideolojiler veya ide-
olojik vakaları şiire sanatsal bir ifade biçimi olmak-
sızın geçirmek, ancak yarına kalmak gibi bir iddiası
olmayan şairlerin yaklaşım tarzı olabilir. Kendi ifa-
desiyle o ‘Eylemin önder çocuğu’dur. Yakıp yıkan,
kırıp kurutan, söndüren ve öldüren bir eylem değil-
dir onun şiirinde bahsettiği; ‘yeniden dirilten’ dina-
mizme sahip, ruh üfüren bir eylemdir.
Çarpık kentleşme ve sanayileşmeye, insansız ve in-
safsız teknolojiye, tüketim tanrısına kulluk etmeye