104
di: “Böyle şeylerle uğraşmak evvela abestir bize.
Ve sonra estet bir şey de değil, lâbediî yani.” dedi.
“Doğrusunuz Üstad’ım” diye cevapladım. Kulağım
da kapıdaydı. Zübeyir’in tam içeriye gireceği anda,
sessizce dışarıya çıkıverdim. “Zübeyir’ciğim,” de-
dim, “Üstad şu seninkileri favoriden sayarak teessür
beyanında bulunur gibi oldu. Artık sen bilirsin.”
Necip Fazıl sevdiklerini eleştirmekten geri durmaz;
lakin eleştirileri mutlaka yapıcı bir sonuçla bitirir, ne-
zaketi elden bırakmazdı. Akif İnan onun bu yönünü
yine başka bir hatırayla anlatır: “Üstad’ın bizim kul-
landığımız bazı kelimelere itirazı vardı. Hele bir ar-
kadaşımızı, daha çok eleştirirdi. Kendi neslinin dili-
ni beğenirdi, kendinin kullandığından daha sadesi-
ni yadırgardı Üstad. Öte yandan ağdalı, terkipli ko-
nuşma alışkanlığında olanları da bayağı garipserdi.
Mesela rahmetli Fethi Gemuhluoğlu ağabeyimizin
dilini. Rahmetli gayet zarif bir eski Osmanlı diliyle
konuşurdu. Şahsen benim çok hoşuma giderdi, ama
Üstad’ımız o dilden yana değildi asla. Hatırlıyorum,
bir kongrede Prof. Saffet Solak ağabeyimizi dinle-
miştik Üstad’la. Konuşmasına ‘Muhterem hâzirun!’
diye başlamış olan Saffet Beyefendi de, oldukça
tumturaklı bir Osmanlı diliyle hitap ediyordu.
Üstad, o konuşmadan sonra, Saffet Beyefendi’ye
gayet nazik bir şekilde meseleyi çıtlattı ve ilâve etti:
“Sevgilim, dedi, sen benim neslimden bile değilsin,
çok gençsin o kelimeler için.” “Sevgilim” hitabı üs-
tadın sevdiği kişilere söylediği çok müstesna bir
muhabbet ifadesidir. Akif İnan’a umumiyetle bu şe-
kilde hitap ettiğini yine bu hatıralardan anlıyoruz.