88
uygarlığınıbu kavga için imdada çağırmanın adıdır.
Yani rönesans ile Batı, İslam’la köklü bir mücadele
için kendi uygarlığının köklerini dirilterek dev-
reye sokuyordu. Rönesans bununla da kalmıyor,
İslam’ın o dönemde ulaştığı teknik ve ilmî seviyeyi
Batılılaştırmak suretiyle alıp kendi yapısına adapte
ediyordu. Akif İnan, Batı uygarlığının kaynağının
Hristiyanlık olmaktan çıktığını, müdahalelerle nef-
sin ve aklın denetimine açık bir din hâline geldiğin-
den yola çıkarak bir medeniyet için en büyük ve en
güçlü kaynağını yitirdiğini söylüyor.
Kitabın ikinci bölümünde Akif İnan’ın
“Teknik ve
Uygarlık”
ana başlığı etrafında genişletmiş olduğu
düşüncelerini görüyoruz. Batı uygarlığı ile İslam
uygarlığı, Batı tekniği ile İslam tekniği ait oldukları
kaynaklar ve sahip oldukları dinamikler bağlamın-
da karşılaştırılıyor. Akif İnan bu bölümde
bir kez
daha Batı’nın tekniğinin masumiyetine inananları
uyarıyor. Oysa tekrarlamalıyız ki batının tekniği,
Batı uygarlığının tabii bir uzantısıdır. Özellikle o
tekniğin kullanılışı, yani eşyaya yansıtılması, kendi
uygarlık ölçülerinin sınırı içindedir.
Akif İnan da Sezai Karakoç gibi görüyor Batı’nın
geleceğini. Hatta Batı semasındaki kara bulutları
işaret ediyor. Batı’nın çöktüğünü, bunu Batılı fikir
adamlarının da söylediğini, ama yangını sadece sey-
rettiklerini, söndürmek için çözüm üretmediklerini,
sadece tespit yapmakla yetindiklerini dile getiriyor.
Üçüncü bölümde
“Batıcılık ve Aydınlarımız”
ana baş-
lığı altında aydınların körü körüne Batı hayranlık-