39
mizi yaşatıp yeşerttiğimiz bir mikrokozmos; içinde
olduğumuzda evrenin de içinde yer aldığımızı his-
settiğimiz mekân. Ancak orada var olduğumuz ve
ancak orada kendimizi çoğalttığımız, korunmuş ve
kollanmış dünyamız, işte,
Gül Yetiştiren Adam
’ın sı-
ğındığı ev bu tür çağrışımlara sahip bir korunaktır.
Ama gidişat yavaş yavaş evini, onu koruyan ve kol-
layan bir mekân olmaktan çıkarmaktadır; yükselen
çok katlı binalara anlam veremez; dışarıdan gelen
kimi sesleri tanıyamaz.
30
Bir zamanlar dağın eteklerine kurulu olan şehir, ge-
nişleyip büyümeye başlamıştır. Dört bir yana dal
budak sarar, ovaya doğru açılır. Bir tren istasyonu
inşa edilir, sokaklara parke taşlar döşenerek cadde-
ler kurulur. Şehrin ilk büyük binası olarak bir otel,
marul tarlaların bitişiğine dikilir. Şehirliler için bu
bir iftihar vesilesidr. Otel şehrin geleceği bakımın-
dan iyi bir ‘gelişme’ olarak değerlendirilir. Ve ya-
vaş yavaş bir çarşı meydana gelir. İlk fırın yapılır.
Çünkü memurlar evlerinde yufka ekmek yapma-
sını bilmemektedirler. Sonra taahhüt işleri başlar;
bu işleri de öteden beri şehirde ticaretle uğraşanlar
yaparlar. Çünkü tarımla uğraşanlar henüz değişimi
kavramamışlardır; hatta ürettiklerinin onda biri-
ni, hâlâ öşür diye ayırmaktadırlar. Belediye bir ara
tiyatro bile açar. Ama kısa sürede, kimse gitmedi-
ği için kapanır. Onun yerine sinema faaliyete girer.
Böylece ahali teknolojinin büyülü etkisiyle tanışmış
olur. Otomobil de bu değişimde yerini alır; sonra
‘Aile Bahçesi, tekel bayii ve bir de ‘saz’. İnsanların, ilk
30 Cemal Şakar; a.g.y.