36
Adam
, nasılsa hayatta kalanlardandır; evine kapanır;
ilişkilerini sıfırlar; varla yok arası bir yaşamdır artık
onunkisi. O ana kadar yaşadıklarına ve yaşananlara
karşı eleştirel bir tutum takınmaz, en azından böyle-
si bir eşiğe nasıl gelindiğine dair bir özeleştiride bu-
lunmaz. Yaklaşık üç yüz yıllık süreci hazırlayan ve
her geçen gün güçlenerek devamını sağlayan ‘ma-
ya’nın ne olduğunu sorgulamayarak genel teamüle
o da uyar. Değişimi Batı’nın, geleneksel yaşamımıza
galebe çalması olarak değerlendirip yaşanan kop-
mayı, kırılmayı, yabancılaşmayı seçkinci kadroların
günah hanesine yazarak bir dönemin hesabını gör-
mek ister. Özeleştirisi daha çok bireyseldir, kendine
dönüktür; yitip giden arkadaşlarına, arka çıkamadı-
ğına dair bir yakınmadır:
“Ona göre, arkadaşları kelle
verirken, kendisinin bir yerlerde gizlenmiş olması korkak-
lıktı, kaçaklıktı. Bunu biliyordu. Anlıyordu. Çok iyi du-
yuyordu. Fakat durup dururken, kelleyi ipe uzatmak da
akıl kârı değildi.”
26
Gül Yetiştiren Adam
’ın hikâyesinin, iki ayrı çerçeve-
de geliştiği görülür. Mekân, bir şehirdir. Bu şehrin
insanlarından bir tanesi, yapılan haksızlık ve zulüm
karşısında tek başına bir etkinlik gösteremeyeceğini
anlayınca evine kapanır. Böylece, yaşamakta olduğu
toplumdan, ufak tefek ihtiyaçlarının karşılanması
dışında, kendini soyutlar. Bu adamın mekân olarak
kendi evinden ibaret bir dünyası kalır. Burada, inan-
dığı değerler yönünden özde herhangi bir değişiklik
göstermeden hayatını sürdürür. Birinci çerçeve bu-
dur.
26 Rasim Özdenören; a.g.y.