116
Erdem Bayazıt
1990 yılının yaz aylarındaydı, bir akşam Erdem
Bey’leberaberdik.
Ankara’daSakaryaCaddesi’ndeki
balıkçılardan haftalık balık alışverişimizi yaptık,
Erdem Bey’le de vedalaşıp ayrıldık. Gecenin bir sa-
atinde Erdem Bey’den bir telefon geldi, saat 2-3 su-
larıydı. Erdem Bey: ‘Rasim, merhaba, uyandırdım
mı?’ dedi. Uyanmıştım ama: ‘Hayır uyandırmadın,
senden telefon bekliyordum.’ dedim. ‘Akşamki ba-
lıklar nasıldı?’ dedi. ‘Akşamki balıklar güzeldi, ağ-
zına layık; keşke birlikte olsaydık.’ dedim. ‘Sana
balık dokundu mu?’ diye sordu. ‘Hayır’
dedim.
Bunun üzerine, ‘Bende galiba bir rahatsızlık var.’
dedi. ‘Hayırdır Erdem Abi...’ dedim. Birbirimize
ağabey diye hitap ediyoruz... Akif, Erdem Bayazıt,
Cahit, Alâeddin, her birimiz diğerine ‘ağabey’ diye
hitap ederdik. ‘Hayırdır ErdemAbi, ne rahatsızlığı?’
diye sordum. ‘Ben galiba bir enfarktüs geçiriyorum.’
dedi. ‘Ciddi olamazsın.’ dedim. ‘Yok’, dedi, ‘ciddi-
yim, evin içinde dolaşıyorum belki geçer diye, sana
haber vermek istemedim, ama galiba giderek yo-
ğunlaşan bir durum söz konusu.’ ‘Bekle, hemen ge-
liyorum.’ dedim. Bir ambulans çağırdım. Hanımla,