124
cevaplılığını hep korumuştur. Onun, bazı mahfiller
tarafından çekemezlikle, dahası düşmanca bir ta-
vırla karşılanmasında böylesi bir
ıranın (cesaret ve
hazır cevaplılığının) daima görünür planda bulun-
masının payının olduğunu düşünüyorum.
O, bir cesaret anıtıydı.
Çoğu kimsenin tevillere, do-
lambaçlı yollara başvurduğu durumlarda o, fikrini
düpedüz söylerdi. Ama bu düpedüz söyleyiş, gene
de bir sanat, zarafet, letafet içerirdi. Onunla konuşa-
nın, onun nüktesini anlamak için her an uyanık bu-
lunması gerekirdi. O, fikrini dosdoğru söyler, fakat
bu söyleyiş teşbih, istiare, mecaz, sembol cümbüşü
ile dolu bulunurdu. Dolambaçlı yollara başvurmayı
fare stratejisi olarak kabul eder, kendisi bu yola baş-
vurmaya tenezzül etmezdi.
O, her şeyi, herkesten daha çok merak eder, her-
kesten daha çok kaygı duyar, herkesten daha çok
dehşete düşerdi.
O, bütün bu hasletleri kendi tabia-
tının bir gereği olarak ifa ederdi. Bütün bu davranış
biçimi, başkalarında mübalağa ve sakamet hâline
girerken onda olağan hâlde yansırdı.
Necip Fazıl, sanki sürekli olarak bir kefareti öde-
mek borcuyla dünyaya gelmiştir.
Onun hayat hikâ-
yesi, çağımız insanının nefsi ve bedeni yüzünden
katlanmak zorunda kaldığı sıkıntıların ve bu sıkın-
tılardan kurtulmak için çektiği ezanın tümünü ken-
di bünyesinde toplamış gibidir ve onlara bir sembol
olma değerindedir. Kefaret ödemeye her an hazır
olan vicdan yapısıyla, bu bakımdan, onun hayatın-
da bir ikilik, bir parçalanmışlık görülmez. Bu heye-