113
ederken, Trabzon’dan bir emriniz var mı, diye so-
ran birisine: “Sen Trabzon’a gider gitmez çarşıya çık
ve
Mavera
için abone topla” dedi. Bu zat, efendim
bizim çarşıda böyle işler yapmamız çevrede yadır-
ganır, gibi bir şeyler söyleyecek oldu. Biz de Cahit’e,
bu zatın profesör olduğunu, hocamız için böyle bir
görevin yerinde olmayacağını anlatmaya çalıştıysak
da Cahit: Daha iyi ya, talebeleriyle daha kolay ba-
şarır bu işi, dedi ve fikrinden vazgeçmedi. Bir baş-
ka seferinde Cahit kitabevinde rafları düzeltirken
Atilla Maraş, Ankara dışından bir yerden ziyarete
geliyor. Cahit selamdan sonra onun kim olduğunu
da bilmeden, şu kitapları hadi çabucak postaya ver,
gelirken de dağıtıcıya uğra, siparişlerimiz hazırsa al
getir, diyor. Atilla şok geçirmiş. Bilahare bana, Cahit
bana böyle böyle yaptı diye nakletti. Ben de kendi-
sini tanımamış olacağını anlatmaya çalıştım. Fakat
Atilla, biz onunla tanışmıştık,
dedi. Atilla Maraş’ın
başına bu olay üç defa ayrı ayrı zamanlarda geldi.
Her defasında benden bu garabetin izahını istedi.
Ben de her defasında kendisini tanımamış olabilece-
ğini ileri sürdüm. Cahit gerçekten de onu tanımamış,
tanısaydı durum değişir miydi? Değişmezdi. Cahit
bu defa ondan tanıyor olarak aynı şeyleri talep ede-
cekti.
Cahit kendisinin yapmak üzere hazır olduğu şey-
leri başkalarına yaptırmakta sakınca görmezdi.
Sözgelimi,
Mavera
için, “Bu dergi benim babamın
malı değil, bu dergi bizim hepimizin, bir topluluğun
dergisiyse herkes bu dergi kendi zatî mülkü olsa idi
nasıl hareket edecek idiyse öyle hareket etmek zo-
rundadır”, diye düşünür ve öyle uygulardı.