107
ailesinin içinde manevî bir atmosferin olduğu mu-
hakkaktır.
Orhan Veli’nin şiirleri bile ağlatabilirdi bizi.
Bahsettiğim ev sohbetlerinde konu daima bir aktü-
el edebiyat olayı olurdu. Bu sohbetlerden ağlayarak
ayrıldığımız günleri hatırlarım. Şimdi gülünç gele-
cek, Orhan Veli’nin şiirleri bile ağlatabilirdi bizi. Bu
atmosferimizi bir şeyler yapmaya dönüştürmek is-
tediğimizde ilk aklımıza gelen, mahallî gazetelerde
edebiyat sahifeleri düzenlemek olmuştu. Maraş’ta o
sıralarda yanlış hatırlamıyorsam beş gazete çıkıyor-
du. Gazeteleri kendi aramızda parselledik ve birbiri-
mizle yardımlaşarak yıllarca bu sayfaları hazırlama-
yı sürdürdük. Bu sayfaların kimi zaman İstanbul’da,
Ankara’da yankıları da olurdu. Cahit edebiyatın ku-
ramsal konularıyla ilgilenmezdi. Sadece ürün yayın-
lardı; öykü, şiir.
Ben, Cahit’in okuduğunu hiç hatırlamam.
Fakat
okumadan bu kadar şeyi bu kadar nüfuzla nasıl bi-
lebildiği hep şaşırtıcı olmuştur. Cahit basit, resimli
çocuk hikâyeleri okurdu. Tesadüfen bizim
kuramsal
,
bu kelimeyi tırnak içine alalım, evet
kuramsal
sohbet-
lerimiz başladığında Cahit ya oralı olmaz ya başını
alıp giderdi. Mesela bir tarihte kendisine Dosto’nun
Budala
’sını vermiştim. Cahit’e her defasında soru-
yordum, bitirdin mi diye. Cahit, bu hafta iki sayfa
okudum, bu hafta üç sayfa okudum, diye geçiştirir-
di. O kitabı bile okuyup okumadığı meçhulümdür.
Edebiyattan anlayan bir arkadaşı, bir gün kendisi-
ne şiirlerinin ve düzyazılarının Rilke’ninkilere ben-
zediğini söylediğinde, Cahit’in bu şairin adından