97
Naci bunu birçok defa Belmâ’yı aşağılamak için
yapmak istemiş, ama gerçekleştirememiştir. Sey-
rettiği oyun karşısında, büyük bir şaşkınlık yaşayan
Belmâ bunu bir rezalet olarak nitelese de, oyunun
arkasında Naci’nin de olduğunu öğrenince, Naci’yi
bu yaptığından dolayı affettiğini söyler. Naci ise ya-
şanılanlardan rahatsız olan bir insanın hâli içinde
‘Affedebilirsiniz! Fakat beni, kendi kendime affetti-
rebilecek misiniz?’ der. Oyunda eleştiri ve ironi bir
aradadır.
Naci, uykusuz geçen gecelerinde, fikir çatışmaları
içinde bocalar, bir çıkar yol bulamaz. Ferdî bunalım-
ların en şiddetlisini yaşadığı böylesi anlarda, varlık
yokluk probleminin sıkıntısı, onu çıkmaza sürükler.
Vehimler arasında, kendi trajedisini yaşar:
‘Böyle yaşamak... Sonrası?... Sonrası, içinde ‘sonrası?’
sualine bile yer olmayan bir tükeniş, bitiş, siliniş... İplik
gerilince üstündeki büklümün uçup gitmesi, yok olması...
Yok da ne demek?.. O bir ‘var’ olmak gerek... Tam yokta,
yok da yoktur. Öyleyse ‘yok’ bir ‘var’ın var ettiği var...
Bir ‘var’ ki, yalnız o var, gerisi yok, yok da yok... Yok da
o ‘var’ın icadı...’
‘Ya bir sabah yatağından doğrulmaya çalışırken lisanını
unuttuğunu ve kafasında tek kelimeye yer kalmadığını
farkedecek olursa?.. Ya emniyetle bastığı yer birden çöküp
arzın ateş merkezine kadar bir tünel açılacak ve onu yu-
tacak olursa... Ya bütün yükseklikler çukura ve çukurlar
yüksekliğe dönecek olursa?..’
Eserde, oldukça başarılı iç monolog ve iç diyalog
örneklerine de rastlanır. Tezli bir roman olan
Ay-
nadaki Yalan
’ın fikrî ağırlığı, romanın yapısına zarar