90
nına uzanayım!...’
cevabını vermek ister; ama ölmüş
bir insana bunu söylemenin muhal olduğunu bilir.
Romanın sonunda, mürşidini bulduktan sonra, Hat-
çe’den gelen aynı sese verdiği karşılık ilkinden fark-
lıdır:
‘Hayır Hatçe, ben seni yaradanı, Allah’ı istiyorum!’
Husmen Ağa ve Naci’nin dostu sevimli imam, yön-
lendirici konumundadırlar. Her ikisi de örnek din-
dar insanı temsil ederler. Necip Fazıl, köy romanla-
rındaki menfî imam tiplerinin aksine, olması gere-
kenin örneğini verir. Menfî örnekleri göstermekten
de geri durmaz. Din adamının, öncelikle bir gönül
insanı olması gerektiğine inanır. Bu yüzden, imam-
lığı bir gönül işi olarak değil de para karşılığı bir
meslek olarak yapanları eleştirir. Bu tip kimseleri,
işin özüne inemeyen ‘kaba bir tebliğci’ olarak görür.
Kişilerin sunumu sırasında, her roman kişisinin,
önce anlatıcı tarafından bir portresi çizilir. Sonra
roman içinde yüklendiği fonksiyona uygun olarak
ruhî yapısı ortaya çıkarılır. Psikolojik yönü öne çı-
kan
Aynadaki Yalan
’da Naci’nin dış görünüşünü bi-
lemeyiz. Mine, Belmâ ve Hatçe, hem anlatıcı tara-
fından, hem de Naci tarafından tanıtılır. Hatçe’yi ilk
gördüğünde Naci’nin bakışı, dıştan içe doğrudur:
‘Örgüsü beline kadar inen, koyu altın sarısı saçlar... Açık
kumral, parlak, örneksiz bir renk tonu... Gözleri de saç-
larına denk... Açık bir alın, vezinli bir burun, kendinden
kıpkırmızı, hafifçe kalın, kaçak bir istihza büklüm kavisli
dudaklar... Çıplak ayak bileklerinde soylu çizgilerin en in-
cesi... Kapalıca, kavuniçi rengi bir entariden giyimi içinde,
öğretilemez ve öğrenilemez bir vakar ihtişamı... Yoksa ma-
sallardan kaçırılmış ve köye hapsedilmiş sultan mı bu?..