96
O da görüntünün sadece bir yüzü, tamamı da değil.
Yani Necip Fazıl, gerçek sandığımız şeyin gerçek ol-
mayacağı, sadece bir yansımadan ibaret olduğu, asıl
gerçeğin bambaşka bir yerde, bambaşka bir mekân-
da bulunduğu sorgulamasını yapıyor ve okurunu
buna dikkat çekmek için sarsıyor. Ona göre dünya
hayatı, aynadaki yalandan ibarettir.
Aynadaki Yalan,
hâkim bakış açısıyla yazılmıştır. An-
latıcı, her şeyi görür, bilir, duyar ve anlar. Bütün bu
yeteneklerle donanmış olmasına rağmen aslolan,
anlatıcılığını belli etmemesidir. Ancak, romanda,
anlatıcı hem kendini gizleme gereği duymaz hem
de fikir beyan etmekten çekinmez.
‘(Oskar Vayld)ın (Leydi Sfenks) isimli hikâyesinde, esrar-
lı görünmek için arada bir sosyeteden kaçıp Londra’nın
ücra bir köşesinde tuttuğu odaya çekilen kadına benze-
temezsiniz onu... Oradaki (Leydi) basit bir kalpazandır;
kendisini hayâllerde büyütmeye bakar. Belmâ Hanıme-
fendi ise suniliğini tabiiliğe erdirici bir maharetle kendi
kendisini imâl ve sergileme gayretinde... Ve doğrusu iyi
sergiler.’
‘Bakalım, bu şifreyi kullanabilecek, Kırk Haramilerin giz-
lediği güneş rengi altunları devşirebilecek mi?’
Necip Fazıl, romanda daha çok trajik, ama zaman
zaman eleştirel ve ironik bir anlatım tutumu sergiler.
Naci’nin ruh karmaşasının, çıkmazının anlatıldığı,
ruhî tahliller yapıldığı kısımlarda trajedi, Belmâ ve
Mine’nin yaşam tarzlarına dönük eleştirel anlatımın
yapıldığı kısımlarda ironi vardır.
Âbid ve Mine’nin tertip ettiği tekne partisinde sah-
nelenen
Don Kişot ve Dülsine
oyunu Naci ve Belmâ
arasındaki ilişkinin alaya alınmasını temsil eder.