57
dan su sızmayacak denli sırdaş olduğu zamanlardır.
Yunus’un kelimeleriyle ahdini tazeler:
“Ölümlerden
korkar isem/ Gönül evi yıkar isem/ Ben bu yoldan çıkar
isem/ Yazık bana vahlar bana”
Yakalandığı amansız
hastalıktan hastanede yattığı son demlerde hep bu
ahdine bağlı kalmış, hicretini kutsamaya devam
etmiş ve ölümü bir misafir ağırlar gibi karşılamıştı.
Ölüm karşısında hep hazır olda, öte dünya karşısın-
da hep rahattadır:
“Toprak kapatınca ten kafesini/ Yeni
bir günedir bizim göçümüz/ Kalkarız rüyadan uyanır
gibi”
Ayağı toprağa değen şairin gözü ve yüzü de
topraklanır. İnsanda gezinen ölümün ayak izlerini
fark ettiği için bağlandığı şeylere ölümcül olduğu bi-
linciyle bağlanır. Yeryüzünün fani ile muhatap olma
yeri olduğunu bildiği için yazdıklarının da aynı yaz-
gıya dahil olduğunu hiç unutmaz. Ölüm şairle yaşa-
dığı dünya arasına bir sütre çeker. Geçici olma duy-
gusu insana sözü kısa tutma, kısa konuşma düsturu
aşılar. O andan itibaren kısa tutulan her söz kendini
şiire, ele alınan her mevzu kendini ölüme benzetir.
AKİF İNAN ŞİİRİNDE ZAMAN AYARI
Şiir zamanı aşan bir söz olması hasebiyle şairiyle
yollarını ayırır. Şair bir zaman diliminde yaşayıp bu
dünyadaki serüvenini tamamlayıp gider. Lakin şiir
ne belli bir zamana gönderilmiş bir mektuptur ne
de bir zaman içerisinde yoğrulup şekil alır. Zaman
şairi yerinden eden, yerini yadırgatan, hayatla kav-
gayı başlatma sebebi olandır. Akif İnan’da bu çok
belirgin olarak görülür. Her şair gibi zamanın daya-
ğını yemiştir. Yüzünde zamanın darbeleriyle oluşan
izleri ve yaraları hiç saklamadan gösterir:
“Yılların