54
kenarında bir öğle üstü” diyerek bitirdiği ‘İstanbul’ baş-
lıklı şiiri ve Hicret kitabında yer alan Terci-i Bend’inde
“Gözlerin ne kadar İstanbul öyle”
dizesi şair muhay-
yilesinde İstanbul’un çağrışımı bol bir imge olarak
yer aldığını gösteriyor. Ayrıca
‘Geçitresmi’
başlıklı
şiirde de geçerken İstanbul’a uğrar gibi selamlama-
ya tanık oluyoruz:
“Aklımda sesinin salıncakları/ uğul-
dar İstanbul kanatlarında”.
Seksenli yıllardan itibaren
Ömer Karaoğlu’nun dilinde ezgileşip ağızdan ağıza
dolaşan ‘Şehir Gazeli’ tam anlamıyla bir kent mani-
fastosudur aynı zamanda. Sezai Karakoç’un bırak-
tığı yerden Akif İnan sürdürmüş gibidir beton ve
plastik medeniyeti manifestosunu. Beton yapılardan,
taştan adamlardan babasının gölgesine iltica ediyor:
“Babamın gölgesi koruyor beni/ Oh ne güzel şehir bu eski
şehir/ Dönüştür ey kalbim bahçeli eve/ Anlamı ezen o
makinaları/ Kurtuluş haberi olsun dünyaya/ Ayırma üs-
tümden bir an gölgemi.”
8
Şairin ruhunu besleyen ideal
şehirlerin başında ise her zaman Mekke ve Kudüs
gelmiştir. Mekke, Kudüs, Bağdat, Şam, İstanbul,
Kahire, Semerkant, Endülüs, Saraybosna gibi şehir-
ler şiir manzaralı şehirler olup İslam kültür ve uy-
garlığının sigortasıdırlar. Akif İnan’ın hicreti sadece
gurbet yaşadığı dünyadan sevgili yurdu ukbaya ru-
hun göç edişi değil, aynı zamanda bizim olan uzak
zaman ve ırak mekânlara vâsıl olmanın da özlemini
ifade eder. Gönül, hapishaneye dönüşmüş modern
binalar arasından kurtulup eskinin cennet numune-
si şehirlerine hicret etmek istiyor. Batının uygarlık
ve teknolojisi bizim olan her şeyi ‘gelişme’ adıyla
değiştirerek bizi kendine benzetmiştir. İşte “maki-
8 M. Akif İnan, Şehir Gazeli,
Hicret
, Esra Sanat Yayınları, s. 59.