29
manın en somut göstergesidir.
İslami şiir değil, Müslüman şair olmaktır asıl olan.
İslam’ın duyarlıklarını imbikten geçirircesine estetik
bir ameliyeye tabi tutarak ona kendi nefesinden üf-
lemektir. Bu nefes yaratıcının bidayette insanı top-
raktan yaratırken ona üflediği nefhanın insan ru-
hunda demlenmiş hâlidir. İslam ümmeti bu nefha
ile hayat bulur ve elini değdiği her şeyi bu nefha ile
diriltir. Kiliminden testisine, şiirinden mimarisine
kadar bu nefhanın izleri vardır yaşantısında. Erdem
Bayazıt’ın tabiriyle: ‘klasik tarzla yeni arasında’ köp-
rü vazifesi gören bir medeniyetin haritasıdır. Kadim
ve kutsal şehirler geçer şiirinin içinden. En çok şiir
sohbeti yaptığı dostu Alâeddin Özdenören de Akif
İnan şiir serüvenine yakinen tanıklık edenlerdendir.
Bir keresinde Alâeddin Özdenören, Akif İnan ile
şiir sohbeti yapıyorken aralarındaki samimiyete
binaen eleştiri dozajını hayli abartırlar. Alâeddin
Özdenören içinden geldiği gibi doğrudan konuşa-
rak şöyle der:
“Hocam! Sizin şiirlerinizi, birkaçı hariç
hiçbir kalıba sokamıyorum. Vezin yok, kafiye yok. Mısralar
ve beyitler arasında anlam uyumsuzlukları var. Bir şiir
içinde hem realist, hem sürrealist; hem romantik ve hem
de idealist olan tanımlamalarınız var! Füzeyle Ay’a çı-
kıyorsunuz, sonra da yaya olarak yere iniveriyorsunuz.
Çorak araziden uçak kaldırıyorsunuz gibi geliyor, bana!”
Mehmet Akif İnan bu ifadeler karşısında hiç istifini
bozmaz ve şöyle cevap verir:
‘İşte benim şiirim budur!’
İzaha ha
cet duymayan keskin bir cevaptır bu. ‘Ben
ne yaptığımın gayet farkındayım’ anlamına gelen
bir özgüven fırtınasıdır. Sinirlenmez; çünkü başba-