32
baktı ve bir şiir okumaya başladı. Mısralar dilinden dö-
külüp gidiyordu. Karacaoğlan’ın ya da Dadaloğlu’nun
yahut bildiğimiz ve alışageldiğimiz bir şairin aşk şiirine
benziyordu. Necip Fazıl’ın değildi, Ahmet Haşim’in de
değildi. Kafiye, vezin, anlam; her şey vardı. Hislere hi-
tap eden duygusal bir türkü gibiydi. Mehmet Akif İnan,
‘Beğendin mi?’ diye sordu. ‘İşte bu, benim 25 yaşlarımda
yazdığım bir şiirimdir. Ama, şiir kitaplarımda bu türden
şiirlere yer vermedim.’ dedi. Böylece Mehmet Akif İnan,
sanatına ve felsefesine aykırı kabul ettiği ilk şiirlerinden
birini bana, bir örnek sunmuş oluyordu.”
2
Bu hatıradan
da anlaşılacağı üzere Akif İnan şiirini 1. dönem ve
2. dönem diye iki ayrı kategoride değerlendirmek
lazımdır. İlk dönem şiirleri henüz çizgisini bulma-
dığı, özgünlüğü olmayan, ama ses ritm ve kafiye
açısından oldukça belirgin ve cömert bir şiir yazma
dönemidir ki okuyucuya sadece alıştığı eski klasik
şiir tadını verip şu anki yaşanan zamanı es geçen bir
özelliği haizdi. Lise yıllarında aruzla şiir yazan bi-
rinin kendini keşfedip sesini bulabilmesi için adım
atması yetmez, sıçrama yapması lazımdır. Nitekim
Akif İnan’ın da yaptığı budur.
Eski şiirleriyle yeni şiirleri arasına bir sütre çekmiş-
tir. Aruzla şiire başlamak şiirsel bir iddia olmaktan
çok medeniyete dair bir vurgu ve düşünsel bir iddi-
adır. Yerli medeniyet değerlerine ait ölçü ve ahen-
gin bozulduğu ya da kaybolup gittiği bir ortamda
Yahya Kemal’in kendimize ait gök kubbenin peşine
düşmesi gibi Akif İnan da aruzdan ziyade aruza ait
dünyanın yok oluşu karşısında yaşayanlara bir tür
2
Nurettin Sezen; Tanıklığımla Eğitim-Bir ve Mehmet Akif İnan (1992-2000),
Eğitim-Bir-Sen Yayınları.