30
şa bir mahremi konuşuyor gibidirler Özdenören ile.
Samimiyetin kuralı küsmemek ve anlamaya çalışa-
nı mazur görmektir. Zaten Alâeddin Özdenören de
Akif İnan’ın sıradan bir şair olmadığının farkındadır
ve kalabalıklara ve edebiyat mahfillerine karşı dik-
katli konuşur:
“Akif İnan ülkü ile aşkı birbiri içinde erit-
miştir. Aşk onun şiirinde Divan şiirinin geleneksel özel-
liklerini taşır. Ancak Divan şiirinden farklı olarak aşkla
birlikte günün sıkıntısını da vermek ister.”
Alâeddin
Özdenören’in baktığı yerden görünen o ki Akif İnan
günlük hayatta kullanılan kelimeleri sembolik an-
lamlarıyla kullanarak bir nevi sözcüklere kaybettik-
leri toprakları geri kazandırırken, diğer yandan çok
ağır ve yoğunluklu kelimeleri günlük sıkıntıları dile
getirmeye vasıta yapar. Diğer bir tabirle günlük sı-
kıntı bireysel, fakat kullanılan kelimeler evrenseldir.
Kimi zaman bu kelimelerle çok derine dalışlar yapar,
gerçeküstüne yelken açar, hayalle rüyanın kol kola
girdiği iklimlerde dolaşır. Rüyaları ve hayalleri o
düş ülkesinde kalmak için değil ideallerine ulaşmak
için gerekli adresi bulmaya yardımcı olmak içindir.
O ‘göl kenarında nehirler düşleyen’ bir şairdir. Uçuk
idealleri değil, kayıp ülküleri, yitik destanları, çalın-
mış umutları vardır. Aynı zamanda hemşehrisi olan
şair M. Atilla Maraş onun bu özelliğinin farkındadır
ve şöyle tavsif eder: “Akif İnan şiirleri, divan gelene-
ğine yaslanmış ses ve musikinin, yeni bir söylemle
ölçülü ve ahenkli, beyit düzeni içinde, zaman za-
man mistik ve metafizik bir ürpertiye dönüşmüştür.
Zaman zaman da hayal ufkunun ve rüya âleminin
derinliklerinde soyut, gerçeküstü olağan dışılıklara