23
bana verilmişti. Bir bakıma mihmandarlık. Yolcularımız
sabah altıda Haydarpaşa’da olacaklardı. Ben de gece ya-
rılarına kadar uyuyamamış, saat sekizde ancak kalkabil-
miştim.
Kalkar kalkmaz alelacele Karaköy’e vapur iskelesine koş-
tum. Nasıl olsa oraya geleceklerdi. Rıhtıma daha yeni
yanaşmış
olan vapurdan misafirlerimiz ellerinde çanta
ve valizlerle inmişler, bir köşede bekliyorlardı. Hiç yala-
na dolana başvurmadan özür diledim ve uyanamadığımı
söyledim. Hiçbir şey demediler. Olur böyle şeyler derce-
sine tebessüm ettiler. Taksiye binip yola çıktığımızda ön
tarafta oturan Akif abinin kızgınlığını sessizliğinden
seziyordum. Bir şeyler söylemek için fırsat kolluyordu.
İstiyordum ki bir konuya girsinler, bizim meselemiz unu-
tulsun. Uzun bir sessizlikten sonra Akif abi söze yarım
bıraktığı bir yerden başlar gibi girdi: “Şimdi bir savaşa
girmeye karar vermişiz. Topumuz, tüfengimiz, her şeyi-
miz hazır. Askerlerimiz silahını kuşanmış, tam teçhizatlı.
Büyük bir zafer için herkes verilecek emri bekliyor. Bizim
Hüseyin’e de falan köprüyü sabah saat altıda bombalama
görevi verilmiş. Hüseyin de sıcak yatağından uyanama-
mış. Mazerete bak, amanAllah’ım, inanılacak gibi değil...”
Hiçbir cevap vermedim, veremedim. Laleli’deki otele git-
tik ve otelde kendilerine ayrılan odayı gösterdim. Biraz
dinlendikten sonra öğleye doğru Fatih’e birlikte gittik.
Menzilimiz Fevzi Paşa Caddesindeki Emek İş Hanının
ikinci katı. Genel bir toplantıdan önce yazarlara mahsus
özel bir toplantı, bir araya gelip tanışma idi bu. Yaklaşık
20-25 kişilik seçkin bir yazarlar grubu. Yemek yenmeden
önce üçer-beşer kişilik gruplar kendi hâlinde büyükçe bir
salonda sohbet ediyorlardı. Hasan en-Nedvî,