144
o derecedir ki Urfa’da görülen örfü, kazalarında bile
görmek mümkün değildir. Akif İnan hatıralarından
bahsederken Urfa’nın bu özelliğini şöyle ifade eder:
“Urfalının çektiği hoyratı, o yorum ve hançereyi, değil bir
Birecikli’de, bir Halfetili’de, bir Suruçlu’da, Akçakaleli’de
bile bulamazsınız. Urfalının kullandığı makamlardan
İbrahimi’yi, Kürdi’yi ne Sivereklisi bilir ne Hilvanlısı.
Çiğköftemizden, birçok yemek ve kebap çeşidine, giyim
kuşamından, eğlence ve oyun geleneğine kadar Urfa’nın
bir yığın özelliğini merkezinin dışında görmek mümkün
değildir.”
Şair olmanın yollarını yapan şeylerden birinin de
‘kendine ait bir oda’ya sahip olmak olduğunu gönül
ehli bilir. Bazen bir sofra gibi kişioğlunun önüne
bu oda kendiliğinden kuruluverir. Bu durum kar-
şısında yapacak bir şey yoktur. Şair olmamak için
bulunduğu yeri terk etmesi gerekir insanın ya da
yüreği ile irtibatı kesmesi lazımdır. Bir kent düşü-
nün ki insana iç oda ya da yürek olmuştur, mekânın
poetikası oluşmuş demektir. Mekân ve güzergâhlar,
hatta dünyadan ahirete uzanan geçitler, mezarlıklar,
türbeler, hastaneler yeryüzünün poetik alanlarıdır.
Her mevsim yeniden yazılan bir şiir gibi. Urfa gibi.
Şehirle şairin iç içe geçtiği yerler vardır; Urfa tam
da böyledir. Üstad Necip Fazıl boşuna söylememiş:
“Akif Urfalı değil, Urfa Akif’lidir”
diye. Urfa yüzyıllar
boyu sanatın ve bilimin kültür üssü olmuşsa da bu-
gün için bu özelliğini ne yazık ki devam ettireme-
mektedir. Akif İnan bu kanaattedir.
Urfa’nın alt yapısı daha fazla ve nitelikli sanat-
çı yetiştirmeye son derece müsaittir. 1998 yılında