134
la her yaşta insanlarla arasındaki duvarları kaldırır,
onlara yalın insani kişiliğiyle hitap ederdi. Bu “abi-
lik” yaşça büyük olmanın getirdiği bir şey de değil-
di. Kendinden büyük yaşta olanlar da ona hep bu
“abi” tarafıyla yaklaşıp öyle bir ilişki geliştirirlerdi.
Gençlere ilgisi bambaşkadır. Özellikle edebî bir ha-
zırlık içerisinde genç birini görmeye görsün içinde
bulunduğu durumu, yetişeceği yeri, söyleyeceği di-
ğer sözleri unutur ve hemencecik edebiyat iklimi içe-
risine dâhil oluverir. Akif İnan, Hüseyin Karaca’nın
doksanlı yılların sonu ile ikibinli yılların başında
Genel Yayın Yönetmenliği’ni yaptığı
Ünlem
dergi-
sinde ürünler yayımlamıştı. Onun dergiye katkısı
sadece ürün vermekle sınırlı değildi, aynı zamanda
dergi için eleştirilerini ihmal etmez kafa yorardı.
O dönem Hüseyin Karaca’nın yanında olan biri-
si olarak bu fakir, Akif ağabey’in âlicenaplığına
bizzat tanık olmuştur. Karaca, yazdığı bir yazıda
o günleri şöyle dile getiriyor:
“Yanılmıyorsam 1999
yılının Nisan Mayıs ayları... Akif Hoca İstanbul’a geli-
yor. Şiir gecesinde verilen arada koridorda ben onu arar-
ken o, Erdem Bayazıt ile birlikte uzaktan seslenerek hızlı
adımlarla yanıma gelip koluma giriyor ve dergiden ha-
ber soruyor. Geciktiğini söylüyorum, çıkınca Ankara’ya
geleceğimi... Ve Haziran sayısı... “Haziranda ölmek zor”
Cahit Zarifoğlu ve İlhami Çiçek... O iki güzel insan...
Haziran’da yitirdiğimiz. Rasim Özdenören ile konuşuyor
İbrahim Eryiğit, Zarifoğlu üzerine... Zaman geçerken bir-
çok şeyi de beraberinde götürüyor. Uzatmalar oynanıyor
sanki. Yerin sarsıntıları bir şeyler hatırlatmak istiyor in-
sana.”