142
Nefesi sesine, sesi haraketlerine dair bir işarettir. Bu
kanaati zaman ve mekân algısı daha bir yoğun olan
şairler için rahatlıkla söyleyebiliriz. İnsana şairlik
katan ya da içinde uyuyan şiiri uyandıran bir şehir
fısıltısı, kent dokunuşu olması gereklidir. Akif İnan’ı
doğduğu topraklardan Maraş’a sürükleyen şey ka-
derle iş birliği yapan biraz da bu rüzgârdır. Urfa
ekonomik ve kültürel yapısı itibariyle kendi içine
kapaklanmış bir kent. Ulaşım bakımından dışarıy-
la ilişki kurmaya müsait olmayan bir şehir. Durum
böyle olunca şehrin insanı Urfa’yı olduğu gibi ka-
bullenmiş, âdeta evi bilmiştir.
Evde oturmakla Urfa’da yaşamak neredeyse aynı
şey gibi algılanır olmuş. Fakat dışa kapalı bu durum
aynı zamanda bir sabite yarattığından kendi içine
eğilen insanların sayısını artırmış. Folklorik ve kül-
türel hassasiyeti oldukça yoğun, geleneklerine bağlı,
gönül dünyası zengin insanların sayısını artırmıştır.
Akif İnan kendisiyle yapılan bir söyleşide bu duru-
mu arkadaşının ağzından aktarıyor:
“Şehre pek de
uzak olmayan bir köyde oturan lise arkadaşım rahmetli
Sabri anlatmıştı. Bir gün bir jip gelmiş köylerine. Arabayı
ilk defa görüyor köylü. Merakla, hayretle seyretmişler.
Köylünün biri koşup bir kucak ot getirmiş jipin önüne,
yesin diye. Bir başka köylü ise şoföre ricada bulunmuş:
“Bu hayvanın yavrusunu bana ver” demiş. Lâtife değil
bunlar, ayniyle vaki.
”
Şehirden dışarıya giden olmayınca şehre gelen de ol-
muyor doğal olarak. Memleketteki herhangi bir ye-
nilik belki de yıllar sonra Urfa’ya girebiliyor. Girince
de garipsenip üzerine insan hikâyeleri anlatılıyor.