26
Bu şekilde bir ayrıma tabi tuttuğumuz çağdaş insa-
nımıza -tabii ki metne göre- şimdi de daha yakın-
dan bakalım.
“Kurtuluş Savaşı olarak anılan harp yıllarında delikanlılı-
ğının ilk dönemlerini idrak etmişti.
Büyük zorluklar içinde döğüşmüşlerdi Kur’an için, Halife
için ve Fransız’ı kenti terk etmek zorunda bıraktıkları za-
man kurtulduklarını sanmışlardı; oysa sonradan olanlar
bambaşkaydı.
Ne uğruna savaşmışlarsa sanki savaşla onu ortadan kal-
dırmak ister gibi sonu olmuştu.
Savaşarak neyi ortadan kaldırmak istemişlerse savaştan
sonra
o gelmişti.
Kimsenin beklemediği bir şeydi bu, ama gene de çok kimse
farkında değilmiş gibiydi bunun ya da herkes kâfir olmaya
teşneymiş gibi, bir kendisi farketmişti gerçeği, bir de ası-
lan birkaç arkadaşı.
Kendi dışında cereyan eden değişmeler karşısında “bir şey
yapamamanın da bir eylem olduğunu çoktan anlamıştı ve
protesto için evden dışarı çıkmıyordu. Evden dışarı çık-
masının, insanlar arasına karışmasının istemediği düzeni
‘meşrulaştıracağı’ inancındaydı.
Gezinmektedir evinin içinde, kitap okumakta, düşünmek-
tedir, yaradanı anmaktadır, yalnız onunladır, onunla baş-
başadır, onu tesbihle uğraşmaktadır. İşte kendisine ilke
edindiği söz: Bir kimse zalim bir padişaha adildir dese kâ-
fir olur demişler ve susuyordu adil dememek için zalime.
Bekliyordu ve beklediği gelecekti. Yalnızlık -somut konu-