SU GİBİ AKAN
GENÇLİK YILLARI
Hüsrev HATEMİ
- 76 -
günden dört veya beş yıl sonra vefat edecekti. Anıtın etrafın-
da çiçekler ve o devirde sayın halkımız çiçek koparmaya çok
hevesli olduğundan, gri elbiseli ve şapkalı, elinde düdük bulu-
nan bir park bekçisi vardı. Bekçi âni olarak, düdüğü kuvvetle
öttürmeğe başladı.
Ben ve Hüseyin, bu düdük sesleriyle, heykellerin üzerimizde
yarattığı hipnoz hâlinden kurtulduk. Etrafa bakınca yıpran-
mış mantolu ve annem yaşında bir hanımın, herhalde yaka-
sına takmak için, bir menekşeyi koparmasına ramak kaldığı-
nı gördük. Hanım utanarak, yavaş yavaş ortadan kayboldu.
Bekçi de, bir suç işlenmesine mâni olmuş insanların mânevi
hazzı içinde âbide etrafında dolaşmasına devam etti.
Taksim’i bu görüşümüz eşref saatte cereyan etmiş olacak ki, o
yılın Cumhuriyet Bayramı’ndan başlayarak babam, ağabeyim,
ben, Hüseyin 1949 yılına kadar her Cumhuriyet Bayramı’nda
gece ve gündüz Taksim Meydanı’na gittik. Gündüz vaktinde
tankları, top arabalarını, erlerin geçitini seyrederdik. Gece de
“çatapat” veya “maytap” denen “light” ateşli eğlence araçları-
nı kullananları, nadiren fener alayını, hemen her gidişimiz-
de de, Maksem Binası’nın yanındaki duvardan akıtılan ve
ışıkla renklendirilen suları... 1949’dan başlayarak 1953 yılına
kadar sadece ağabeyimiz ile gittik. 1953-54 ders yılında ise,
Hüseyin ve ben Beyoğlu Atatürk Erkek Lisesi öğrencisi ol-
duk. Her gün Taksim Meydanı’ndan geçiyorduk. Artık sadece
gündüz yapılan kutlamalara gittik. 1957’den sonra İstanbul’da
ahval ve şerait değişmişti. 1955’den başlayarak, Cumhuriyet