SU GİBİ AKAN
GENÇLİK YILLARI
Hüsrev HATEMİ
- 74 -
sağlık kontrolü yaptıracaktı. O gün onlarda misafir olduğu-
muzdan, beni de yanına aldı. Aksaray’dan Topkapı tramvayına
bindik. Keşke bugünün imkanları 1954’de de elimizde olsaydı.
Bu tramvay yolculuğunu videoya almak ne kadar ilginç olur-
du... Tramvay, bugün düz bir cadde olan Millet Caddesi’nde
gittiği gibi gitmiyor, dar ve iki kıyısı yer yer birbirine çok yak-
laşan, bütünü ahşap evlerle dolu sokaklardan, helezonlar çi-
zerek ilerliyordu. Şimdi düz bir çizgi üzerinde gördüğümüz
mahalle adları, o zaman bu helezonlar üzerinde noktalar gi-
biydi. Yani Aksaray, Yusuf Paşa, Haseki, Fındıkzade, Çapa gibi
durakların birinden ötekine kıvrılarak ulaşılıyordu.
1962’de Tıp Fakültesi’ni bitirdim. 1963’de Haseki’de ihtisa-
sa başladım. 1962-68 arasında o semtler çok az değişmişti.
Haseki ile Cerrahpaşa arasındaki ara sokaklar, Halide Edib
Adıvar’ın Sinekli Bakkal sokağında anlattığı görünümde du-
ruyorlardı. Topkapı’nın ve Gureba’nın, Astsubay orduevine
doğru inen arka yamaçları da, henüz eski İstanbul sokakları
görünümündeydi. Daha önce yangın yeri olan Vatan Caddesi
ile Fatih arası hemen taş binalarla dolmuştu. Daha önce bos-
tan olan Kızılelma Caddesi’nin iki yanı da ahşap evlerle değil
kârgir binalarla doluydu. Fakat Kocamustafapaşa, Cerrahpaşa,
Bulgur Palas civarı, Etyemez semtleri ahşap binalarını muha-
faza ediyorlardı. Yahya Kemal “Ölüm, yabancı bir alemde bir
geceyse bile / Tahayyülümde vatan kalsın eski haliyle” dedi ve
dileği yerine geldi. İstanbul ve Türkiye, Yahya Kemal’in ölü-
münden sonraki on yıl içinde çok değişti.