108
Alışageldiği klasik yazma kalıplarını kırmasını sağ-
lamıştır. Ne zaman bir mecliste Akif İnan’dan söz
açılsa Nuri Pakdil’in onunla ilgili aklına ilk gelen şey
bu alışkanlıktan dönüş serüveni olmaktadır. Yakın
zaman once (Temmuz-2014) Necip Tosun’un Pakdil
ile yaptığı 30 yıl gecikmeli bir sıcak sohbette Pakdil,
Akif İnan’dan bahsedilince aynı noktayı hatırlatma-
dan edemez. Bundan sonrasını Necip Tosun’dan
dinleyelim:
“Akif İnan galiba, aruz ile şiir yazıyormuş,
siz onu vazgeçirmişsiniz” diye soruyorum. “Evet” diyor,
“Akif İnan, Urfa’dan gelmiş bir taşralıydı. Akif, çağdaş
şiire uzaktı. Onu ben modern yaptım.” Yeniden gülme-
ye başlıyor. “Abi” diyorum “Siz Maraş’ta nasıl moder-
ndiniz? Sonunda orası da bir taşra.” “Ama ben sık sık
İstanbul’a giderdim, bir ayağım İstanbul’daydı.” diye iti-
raz ediyor. Ama Akif İnan’a sevgi dolu. Ya “o ağa adamdı,
bizim ağamızdı” diye ekliyor.”
Gerçekten de Akif İnan’ın hayatında Nuri Pakdil
ile tanışması bir dönüm noktasıdır. Aruz’dan başka
kalıp tanımayan ve modern şiiri cüretkârca küçüm-
seyen Akif İnan’ın eski şiirin rüzgarıyla yeni şiirler
yazma noktasında sıçrama yapması bu sürece teka-
bül eder. Pakdil ve İnan Necip Fazıl’ın tedrisinden
geçmiş isimlerden. “Para” başta üstadları olmak
üzere hepsinin ortak sorunu. Parasızlık bir şairin ne
işine yarar ki gelip de hep onları bulur diye sorma-
dan edemiyor insan. Kim bilir, belki de bu paradan
mahrumiyet yazmayı kışkırtıyordur; hatta birazcık
da bohemlik katıyordur hayatlarına.
Necip Tosun soruyor ve Nuri Pakdil hafızasının ha-
tıra defterinden anlatmaya devam ediyor. “Akif İnan