106
sünde değer vermek. Bu hoyratlığın sebebini parayı
şairce değersizleştirmede aramak daha uygun olur.
Zira parayı elinde tutacak kadar tutucu değildir o
para karşısında. Bunun canlı tanıklarından biri de
Akif İnan’dır. Şöyle anlatır bir parasızlık hatırası-
nı: “1965’1er olacak, bürosundayız, ben ve Pakdil.
Üstad bir yerden para bekliyor. Parasını bir adam
getirdi. Galiba üç bin lira civarında bir para. Üstad
bir ara o günler parasız olduğunu da söylemişti.
Parayı aldı, hep birlikte dışarı çıktık. Sonra vedala-
şıp ayrıldık. Pakdil tutturdu: “Üstad’tan para isteye-
lim!” Verirdi, vermezdi, ayıp olurdu, olmazdı gibi-
lerinden konuşuyoruz. “Haydi koş iste!” diye hep
beni ileriye sürüyor Pakdil.. “Canım istenmesine is-
tenir de, ama gel vazgeçelim.” falan diyorum, aldır-
mıyor. ‘Sen iste, yok
sen iste, haydi ikimiz birlikte
isteyelim’ gibi tartışmalardan sonra, hizmet dayıya
düştü, çarnâçar koşup yetiştim Üstad’a. Pakdil, yüz
metre kadar geride keyifle ve merakla bizi seyre-
diyor. “Üstad’ım, dedim, biraz paraya ihtiyacımız
var.” “Yani sen ve o. İkiniz de şimdi parasızsınız. Ve
İstanbul’dasınız. Tabii, elbette başka kimden isteye-
ceksiniz. Bendekiler yeter mi? Sonradan gönderme
falan olmayacak. Bayılırım parasız kalmalara, bili-
rim. Alın.” Cebindeki paranın önemli bir bölümünü
avcuma sıkıştırdı. Utana sıkıla aldım.” Akif İnan’ın
da söylediği gibi bir insanı sadece yazdıkları ile an-
lamaya ve de anlatmaya çalışmak her zaman bir ta-
rafı eksik bir anlatım ve kavrayış olacaktır. Günlük
hayattaki sözler ve karşılıklı konuşmalar daha kur-
gusuz ve doğal nitelikte olması hasebiyle önemli
şahsiyetlerin görünmeyen tarafını, insani zaaf ve