124
Alâeddin harçlığını hemen harcayıp bitirir. Rasim,
kalan harçlığını Alâeddin’le paylaşır, para bitinceye
kadar işlem sürer. Alâeddin el şakalarından hoşla-
nır, Rasim nefret eder. Alâeddin sevgisini kolayca
dışa vurabilirken Rasim bunu yapamaz. Her kardeş
gibi zaman zaman kavga ederler. Kavga can yak-
ma noktasına vardığında kendiliğinden biter. Bu
kavgalarda Alâeddin, Rasim’in canı acıyacak mı
diye düşünmez, geldiği gibi vurur. Rasim, canını
yakmayacak şekilde vurur. Bazen sokak kavgaları-
na karışırlar. Alâeddin sokak kavgalarında Rasim’i
daha başarılı bulur. Hayatları boyunca kardeş olma-
nın ötesinde iki dost, iki arkadaş olmayı başarabil-
miş iki kardeşten bahsediyoruz. Rasim Özdenören,
Alâeddin Özdenören’in ölümünün ardından yazdı-
ğı bir yazıda, birbirlerini hiç kıskanmadıklarını; ama
onu bir defa, sadece bir defa kıskandığını söyler:
“Neresinden ve nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Bildiğim,
bu yazının, Alâeddin ile ilgili olacağı. Onu 26 Haziran
2003, Perşembe günü, saat 19.00’da kaybettik. Defin, bir
gün sonra, Balıkesir Bahçelievler Camii’nde kılınan Cuma
Namazını müteakip Balıkesir Başçeşme Mezarlığı’nda
gerçekleşti. Niçin Balıkesir? Aslında, bizim Balıkesir ile
ailevi / organik bir ilintimiz bulunmuyor. Babam, 1920’li
yılların sonlarına doğru, Balıkesir’de bir süre memuri-
yet yapmış. O kadar. Alâeddin’in Balıkesir’e yerleşme-
sinin ilginç bir öyküsü var; ama şimdi onu anlatmanın
sırası değil. Son hastalığı dolayısıyla Bursa, Uludağ
Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırıldığında,
bir münasebetle yanındakilere, şayet Bursa’da ölürse ken-
disini oraya defnetmelerini söylüyor. Bursa’da padişahlar,
şehzadeler, evliyaullah metfundur, diyor. Ancak bir süre