133
ler
/
Neylerse güzel eyler
” sözlerini dilinden düşürmez.
Mütevekkildir. Bu söz kadar sık olmasa da tekrarla-
dığı cümlelerden birisi de, “Yazacak ne çok şey var.”
cümlesidir. Herkesin, doğal olarak, yazacaklarını
yazamamış, vakit kaybetmiş bir yazarın pişmanlığı
şeklinde yorumladığı bu cümle, bence başa dönüş
isteğini göstermektedir. En başa dönmek ve yeniden
yaşamak istemektedir. Çünkü hastalık günlerinde
okumak için istediği kitap Ernest Hemingway’in
Çanlar Kimin İçin Çalıyor
’udur. Başa dönmek iste-
mektedir. En başa. “Ben gençliğimde bu romandan
çok etkilendim.” Belki de defalarca okumuştur bu
romanı. Tekrar okumak istemektedir; çünkü başa
dönmek, o günlere gitmek, yeniden yaşamak iste-
mektedir. Ölüm onda yeniden yaşama arzusuna yol
açmıştır.
“Yazacak ne çok şey var.” cümlesi bana durmadan
Zarifoğlu’nun, “Ne çok acı var.” cümlesini hatırlat-
maktadır. Sebebini bilemiyorum, ikisi de kapalı kal-
dıkları bir yerden, bu cümlelerle söze başlar gibidir...
Aynı cümleyi kurar gibidirler.
Henüz konuşabilirken geçmiş günlerden bahseder.
Eski günleri anarken gözleri parlar. Büyük bir neşe
içinde olduğu odaya yayılan somut bir şekilde var-
lığı hissedilen mutluluktan bellidir. Bu ortamda, bu
şartlar altında bile öyle hatıralar anlatır ki misafirleri
kahkaha atmaktan kendini alamaz. Orada, hastane-
de anlattığı hatıralardan biri, gerçeküstücü bir film
sahnesi gibidir: Ankara’da bir evde, Sezai Karakoç,
Nuri Pakdil, Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu,
Alâeddin Özdenören, birkaç arkadaşı daha, ister zi-