127
günü duruşması vardı. Hapishaneden ayrıldıktan
sonra başta lisenin müdürü olmak üzere, bu işte
parmağı bulunan öğretmen arkadaşları ziyaret et-
tim. Onlara, insan meslektaşından böyle bir iddiay-
la şikâyetçi olur mu, şikâyet konusu doğru bile olsa,
insan bunu örtbas etmeye çalışır, sizse konuyu ale-
niyete intikal ettirmişsiniz, bu hareketinizi meslek
dayanışmasına yakıştıramıyorum, dedim. Allah’tan
öğretmen arkadaşlar son anda anlayış gösterdiler
ve mahkemede, fevri hareket ettiklerini söyleyerek
davanın beraatla sonuçlanmasını sağladılar. Bir tek
din dersi hocası,
ben ifademi değiştirip dinimi yı-
kamam, diye tutturdu. Fakat duruşma esnasında
öyle beyanlarda bulundu ki hâkim, onun görmedi-
ği bir olaya tanıklık ettiği kanaatine vararak azar-
ladı, görmediğin bir olaya neden tanıklık yapıyor-
sun, diye sordu. Alâeddin beraat ettikten sonra bu
olaydan hiç bahsetmedi. Bu olayı anlattığı bir kısa
yazısını biliyorum.
Açılı
/
Yorum
adını taşıyan ve be-
nim indimde Cahit Zarifoğlu’nun
Yaşamak
adındaki
anı / izlenim karışımı kitabıyla birlikte Türkçenin
en nadide parçalarını muhtevi kitabındaki,
İnsanın
Zındanı
, başlıklı kısa yazısı. Orada şöyle diyor:
Zından kapısı; girmek kolay da çıkmak zor. Başına
alçacık bir dalga vurur. Artık akşam güneşinin yatık
ışığı bile sızmaz. Ufuktaki dalgalarla tepeler hayal
olur. Göz gözü görmez. Küçük, tıknaz adamlar çev-
rende dolaşır durur. Ama hiçbir zaman kaynaşma
yok. Ve düşünürsün: Benim burada ne işim var?
Hangi görünmez el beni buraya fırlattı? Öylece ka-
lakalırsın. Nerde o güllerin ruhunu şenlendiren sa-
bah. Hep gece. Ve birkaç hayalet adam kapıda bek-