87
bile ilgilendiren bir konuyu satırlara taşıyorsa oku-
runu bulacaktır. Kişisel sıkıntıların, kararsızlıkların,
bunalımlı ruh hâllerinin öykü satırlarına taşınması
‘sosyal fayda’ içinse öykü/yazar amacına ulaşmış
demektir. Ancak tüm bunları yaparken gerek öykü-
cünün gerek film yönetmenin amacı mesaj vermek,
insanları bir şeylere karşı uyarmak değildir, olma-
malıdır da. Nitelikli okur bir öyküden, iyi sinema-
sever bir filmden alacağını alır zaten. Şu hâlde; hem
öykücü hem sinema yönetmeni sadece en iyi bildiği
işi yapar: Anlatır.
Çözülme,
ele aldığı konu itibariyle izleyicisini yön-
lendiren, ona bir şeyler dikte ettiren, didaktik bir
film değil; yoruma açık, farklı okumalarla zengin-
leştirilebilecek yapıda bir film... Zaten sinema de-
diğimiz sanat ideolojinin, fikrî aşılamaların emrine
girdiğinde pek de başarıya ulaşmamıştır. İlk dönem
Sovyet ve Türk filmleri buna örnek olarak gösterile-
bilir.
Film dışarı’dan içeri’ye dönen bir yapıya sahiptir.
Dolayısıyla bir sarmalın en uzak noktasından mer-
kez noktasına dönmesi gibidir, bu durum. Dışarı:
Temponun olduğu yerdir. Kasabanın -ya da ilçenin-
dış görünüşü, irili ufaklı evler... Sokaklar, çarşılar,
dükkânlar, gidenler ve gelenler... Alışveriş
yapan-
lar, dükkân içleri, harıl harıl çalışanlar... Annesinin
eğirdiği ipi satan Kerim de bu temponun içindedir.
İpleri satar, parasını alır, sonra bir arkadaşına uğrar.
Biraz laflar, akşam buluşmak için sözleşirler. Buraya
kadar filmin dışarı dediğimiz kısmı vardır. Dışarı;
toplumdur, halktır, kazanma/ geçim telaşıdır, bir