97
kul arası gidip gelmelerle de ekrana yansıtılabilir!..
Hayır hayır, daha ikinci sınıfta, Rasim
eşitliği kendi
lehine bozdu: Kış hakkında verilen bir yazı görevin-
de Rasim şuna benzer bir cümle kurmuştu: ‘Kar, be-
yaz bir kefen gibi her yanı kapladı.’ Öğretmenimiz
Rasim’in yazısını örnek olarak üst sınıflarda okut-
muştu. Böylece Rasim okulda nam salmıştı.
Babamızın Malatya’ya tayini çıktığında yıl 1950’ydi.
‘İkizler artık gelmeyecekler. Malatya’ya tayinle-
ri çıktı.’ Bu cümle, bizim sınıftan ayrılışımızı ha-
ber veriyordu. Ayrılık benden ziyade Rasim’i vur-
du: Canciğer arkadaşı Talat’la yolları ayrılıyordu.
Rasim’in Talat hasreti, yaz tatili için Maraş’a döndü-
ğümüz ilk gün bitti! Sebep: Talat’ın yüzü soğuk!..
Malatya’da Cumhuriyet İlkokuluna ve üçüncü sı-
nıfa kaydolduk. Sıtmapazarı semtinde, İstasyon
Caddesi’nde, hapishanenin yakınında bir evde otu-
ruyorduk. Bu atmosfer bizi edip etmez miydi?
Yüzme öğrenişimiz de Rasim’le aynı zamana düşer.
Malatya’da Kernek kanalına akan derede öğrendik
yüzmeyi. Kim daha iyi yüzerdi? Onu Rasim’e sorun,
söyleyecektir!
Malatya’da çetin bir çocukluk yaşıyorduk.
Çevremizde, babaları tütün fabrikasında işçi olan
çocuklar vardı. ‘Şedid’ çocuklardı bunlar. Bizi so-
yup soğana çevirirler, elimizden portakallarımızı,
cebimizden yemişlerimizi, harçlıklarımızı alırlardı.
Emdiğimiz süt burnumuzdan geliyordu. Gözümüzü
korkutmuşlardı. Bunların ‘en vahşi’si ‘Kör Hacı’ydı.
Bu ‘elebaşı’nı arkadaşımız Engin bir gün iyice hak-