79
Sinema ile edebiyatın ortak paydası ‘anlatmak’ olsa
gerektir. Biri anlatma edimini görüntü ile diğeri yazı
ile yapmaktadır. Sinema yapısı gereği, görüntüyü
önceleyen, hareketlerin/rollerin nasıl yapılacağını
öne alan senaryo dediğimiz temel metinle gerçek-
leştirilir. Senaryonun öykü ile benzeştiği noktalar
olduğu gibi ayrıldığı noktalar da vardır. Mesela, se-
narist sinema seyircisinin ilgisini çekecek ya da il-
gisini diri tutacak
görüntü karelerini kelimeye dök-
mek zorundadır. Bu, çekilen filmin halk tarafından
izlenilir kabul edilmesi için gereklidir. Öykücü ise
sanatını ortaya koyarken belli çekinceleri, hesapları
olmadan hareket eder. Okumalarından, araştırma-
larından, yaşantılardan kazanılan birikimi öykünün
her tonuna yedirir. Böylelikle birçok göndermesi
olan, satır aralarında ince mesajlar saklayan bir me-
tin oluşturur. Yazı sanatının, öykünün çeşitli disip-
linlerden beslenenen çok yönlü bir yapısı varken si-
nemada bu derinlik -elbette ki yapısı gereği- yoktur.
İşte bir öykünün filme aktarılması için usta bir sena-
ristin devreye girmesi gerekir. Senarist, öykünün ge-
nel yapısını bozmadan, özünü koruyarak bunu film
metni hâline getirmelidir. Bu tercih edilecek birinci
yoldur. Yani, öykünün yapısına uygun senaryo yaz-
mak... İkinci yol ise şudur: Yazı dilinin bağlayıcı ol-
duğu yerde görüntü dilinin imkânlarını kullanarak,
yazılanları/düşünülenleri somut hâle getirmek için
bazı değişiklikler yapılabilir. Hâlihazırdaki mevcut
öyküye ilaveler yapılabileceği gibi öykü esas alına-
rak senaryo yazılabilir. Yani, eserden hareketle yeni
bir film için ‘öykü’ oluşturulabilir.