GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
131
Fransa’da Yurttaşlık Eğitimi ve Gençlik
rak da tanımlanmaktadır (Chanthalangsyv.d., 2016, s.23). Dolayısıyla yurttaş olmak, çeşitli
sorumluluklara ortak olmak demektir. Anlaşıldığı üzere, yurttaşlık mekanizması örgütlü bir
toplumsal gruba ait olma bilinci ile hareket etmenin yollarını sağlamaktadır. Yurttaşlık, kâ-
ğıt üzerinde vatandaşlığa sahip olup olmama durumunun ötesinde, her şeyden önce top-
lumun meselelerine bireysel ve kolektif bir katılımı gerekli kılmaktadır. UDHR (İnsan Hakları
Evrensel Bildirgesi)’nin 29. maddesinde, bireyin yaşadığı topluluğa karşı görevleri olduğu
açıkça belirtilmiştir. Bu görevlerden en önemlileri, yasalara ve demokratik kurumlara saygı
duyulması ve sivil tutumlar yoluyla bunları uygulama yollarının oluşturulmasıdır. Bununla
birlikte, haklar ve özgürlükler hiçbir durumda, Birleşmiş Milletler’in ilke ve amaçlarına kar-
şıt bir şekilde kullanılamaz. (İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, 10 Aralık 1948, 29.Madde)
Dolayısıyla yurttaşlık mekanizması, bireysel özgürlük yolunda önemli bir adım olmakla
birlikte, kolektif çıkarlar tarafından çevrelenmiş bir alana da sahiptir. Bu açıdan bakıldığın-
da, yurttaşlık, bireysel ve kolektif olanı en akılcı bir şekilde birleştirme mekanizması olarak
görülebilir.
20. yüzyılın ortalarına kadar, Fransız toplumu, vatandaşlığın ve devletin doğası hakkında
Cumhuriyetçileri ve Katolikleri karşı karşıya getiren, sürekli yinelenen bir tartışma geçir-
miştir. Cumhuriyetçi düşüncede devlet, sosyal bağın ve vatandaşlığın kurucu öğesidir. Ka-
tolikler için, tam tersine, dini kutup, sosyal ve siyasal bağı belirlemektedir. Dolayısıyla din
ve siyaset iç içedir. Bu birleşme, cumhuriyetçi vatandaşlığın entegratör modelini imkânsız
hale getirmektedir. Katolik seçkinler için, hem ruhsal hem de etnokültürel açıdan ulus,
kendi özüne ihanet etmeden siyasal egemenlik ilkesi içerisinde var olmayı başaramazdı
(Déloye, 1994, s. 30).
Cumhuriyetçi ahlakçılar için, ikna ve özerklik temelinde kurulan ahlaki disiplinin içselleşti-
rilmesi ancak yurttaşlık ve ahlak eğitimi ile mümkün olabilirdi. Maurice Barrès’den Ferdi-
nand Brunetière’e, Charles Maurras’dan Georges Goyau’ya, laik ahlakın eleştirmenleri,
bireycilik ve vatandaşlığı iç içe geçmiş kavramlar olarak ele alır ve bunları reddederler. Bu
okumada, vatandaşlık bilgisi ve ahlak ders kitaplarının savunduğu cumhuriyetçi bireycilik,
siyasal toplumun ve bireylerin çıkarları arasındaki yurttaşlık gerilimini çözebilmek için laik
ahlakçılar tarafından icat edilen bir çözüm olarak görülebilir (Déloye, 1994, s. 33). Birey-
ciliğin bu şekilde ele alınması, bireyi demokratik toplumun bir ürünü yaparak iktidar ve
özgürlüğü bir anlamda uzlaştırmaktadır (Déloye, 1994, s. 33).
Emile Durkheim, ahlak, eğitim ve yurttaşlık kavramlarının devlet-birey ilişkisi bağlamında
ele alınmasında önemli bir yere sahiptir. Cumhuriyetin pedagogları tarafından üstlenilen
ahlaki reformu memnuniyetle karşılamakla beraber, Durkheim, eğitimcileri, kişiye daya-
lı, insan haklarını garantiye alan bireyciliği değil, kişinin ve grubun etkileşimine dayanan
sosyal ve uyum temelli bireyciliği öğretmeye davet eder. Ahlaki eğitimin yazarı Durkheim
(Durkheim, 1925), kamu okullarının, kişinin doğası üzerine kurulu bir ahlaktan hoşnut ol-
mayacağını, aksine, ahlakın tarihsel ve sosyal doğası üzerine dayalı bir ahlak eğitiminin