SU GİBİ AKAN
GENÇLİK YILLARI
Hüsrev HATEMİ
- 64 -
Nâdire Hanım, Çerkezistan’dan saraya gelmiş kendine özel
bir insandı. Saçlarını başörtüyle kapatır, fakat önden görünen
bazı saç bölümlerini de örtmeye çalışmazdı. Ömrünün bir
kısmı sarayda geçtiği için, tam bir orta halli İstanbul hanımı
modeli değildi. Sinemaya gitmeyi çok sever, dönüşünde gör-
düğü filmleri baştan sonra dinleyecek birini arar, bu dinleyici
de, hemen her zaman annem olurdu. Nâdire Hanım, sabah on
sıralarında bizim evin zilini çalar, sinemayı çok sevdiği halde,
o yılların şartlarında, kayınvalidesinden çekinerek ancak bir
yıl içinde altı veya yedi defa sinemaya giden annem, kendi-
sine ve ona birer kahve yaparak dinlemeye başlardı. Nâdire
Hanım, gördüğü filmleri jestler ve kısa danslar eşliğinde an-
latırdı. Mesela “Birden, kız oynamaya başladı, sevdiği gencin
uzaktan kendisini seyrettiğini anlayınca, işte sevdiğim orada,
işte sevdiğim orada diyerek oynuyordu kız.” derken ayağa kal-
karak, kısa bir dans gösterisi yapıp otururdu. Başka bir gün de
“Kız, adama çok kızgın baktı ‘vicdansız’ diye bağırdı.” derken,
öyle bir bağırmıştı ki, Hüseyin ile ben irkilmiştik.
Anneannem ise, bizi Tophane’den kalkarak görmeye gelen, bir
Hüseyin Rahmi Gürpınar karakteri gibiydi. Çok iyi kalpli ve
herkese acıyan bir insan oluşu da, ayrıca öne çıkan özelliğiydi.
Büyükannem, Azerbaycan’da belden lastikli çarşafa alışık ol-
madığından evde ve bahçede “Çadıra” denen ince kumaşa sa-
rınarak dolaşır, bir yere giderken, ince siyah pardösü ve siyah
parlak rugan ayakkabı giyer, elleri de siyah eldivenli olurdu.
Başını anneannem gibi sıkıca kapatır, fakat başörtü bağlama