156
dünyanın da bir sanatçısıdır. Bir Batılı da, Uzakdoğulu
da Yunus Emre’yi okuyunca kendisini bulabiliyor. Yine
söylüyorum, ulusal olma evrensel olmaya asla engel de-
ğildir. Dikkat ediniz bir Dostoyevski… O bir Rus, üstelik
Mujik’tir ve Mujik hayatını çok iyi bilen ve yansıtan bir
insandır ve koyu bir Hristiyan’dır. Ama biz onu okudu-
ğumuzda onda kendi içimizden yankılar görürüz. Keza
diyelim meşhur Hint şairi Tagor, bir Hindu’dur. Yani
Ganj’a ve ineğe tapan bir ulusun çocuğudur ve o inanca
da bağlı bir insandır. Ama yazmış olduğu şiir dünyanın
tüm insanlarına seslenir. Kendisine Nobel verilmiştir.
Demek ki kendi ulusunun birikiminden yola çıkan bir
sanatçı bu sanat malzemesini evrensel bir boyuta taşıma
ustalığını da yakalamış olur. Büyük sanatçıların tümün-
de bu özelliği görüyoruz.”
Akif İnan böylelikle evren-
selliğin şartını ulusallığa bağlamış olur. Bunu yük-
sek sesle söylemekten çekinmez. Neoklasik akımın
Yahya Kemal’den sonraki sürdürücüsü siz misiniz
sorusuna, balıklama dalmaz. Ne dediğinin ve ne
yaptığının farkındadır. Bir ayağı geçmiş edebiyatta,
diğer ayağı dünya edebiyatında, fakat gövdesiyle
yaşadığı çağın içerisinde yer alır. Şiirlerini eskiye
göz kırparcasına beyitler şeklinde oluşturmuş ol-
ması da onun neoklasik akıma yakın durduğuna
hamledilebilir. LakinAkif İnan, bütün bunları eskiyi
tekrar ederek ya da klişeler devşirerek değil, ken-
di özgünlüğü içerisinde bir yenilik katarak yapıyor.
İçerik ve kelime seçim biçimi de klasik olmaktan çok
modern ve şairin kişisel zamanına özgüdür.