137
rakmıştı. Birlikte bir apartmandan içeriye
girmişler.
Dairenin bulunduğu üçüncü kata çıkmışlar; fakat o
dairenin Alâeddin’in oturduğu yer olmadığı ortaya
çıkınca, Bahçelievler’de ev aramaya başlamışlar.” Bu
hatırayı dostu Remzi Matur’a yazdığı bir mektupta
kendisi şöyle anlatmaktadır: “Rahmetli Âkif İnan
ağabeyle birlikte Fen Fakültesinde (Fen Lisesi olma-
lı, OÖ) çalışmaktayız. Beraber İstanbul’a gideceğiz.
Okul çıkışı, servis otobüsüne bindik. Ben o zaman
Bahçelievler’de oturuyorum. Bizim eve gidip de va-
lizimi alacağız. Millî Kütüphane bizim eve yakın sa-
yılır. Gel gelelim dön dolaş bizim evi bulamıyoruz.
Nihayet bulduk. Âkif, Alâeddin, sen ne zamandan
beri bu evde oturuyorsun, diye sordu. Ben de, iki üç
yıl oluyor abi, dedim. Pes doğrusu, dedi.”
Bütünüyle yalnız, bütünüyle kendi içine çekildiği
anlarda etraftaki hayat ortadan kalkmaktadır. Bu
durumunu gösteren bir hatırası var. Artık karak-
teristik kelimesiyle ifade edebileceğimiz, yukarıdaki
hatırayla birlikte ona ilişkin bu kelimeyi, karakteris-
tik kelimesini kullanabileceğimiz bu hatıraAlâeddin
Özdenören’in son dönem içinde bulunduğu du-
rumu göstermektedir: “Fevzi Çakmak sokakta bu-
lunan
Millî Gazete
’den (
Millî Gazete
Ankara bürosu,
OÖ) ayrıldım. Gima önünde bir arkadaşla buluşa-
cağım. Gima’ya doğru yürümeye başladım. Bir ara
cebimden sigara paketini çıkarıp içinden bir siga-
ra aldım, paketi tekrar cebime koydum. Çakmakla
sigaramı tutuşturmak için durdum. Rüzgâr estiği
için çakmağı bir türlü yakamadım. Rüzgâra sırtı-
mı dönüp nihayet sigaramı tutuşturup yürümeye
başladım. Epey yürüdükten sonra kendi kendime,
Gima bu kadar uzak değildi, diye düşündüm. Bir
ara başımı kaldırıp baktım. Tandoğan’dayım. Allah