142
dık. Akıntı kütüğü aşağılara doğru sürüklüyordu.
Hepimiz bir yerinden kütüğe yapışmıştık. Keyfimize
diyecek yoktu. Baştan aşağı güzellik, baştan aşağı
ışık yayılıyordu. Şiir başımın etrafında altın hâleler
örüyordu. Kanım, şenliğin neşesiyle tutuşmuştu.
Munzur, çocuğuna bakan bir annenin gözleri kadar
tatlıydı. Sonra nasıl oldu bilmiyorum, sanırım kütük
bir kayaya çaptı ve ters yüz oldu. Arkadaşlarım yü-
zerek kıyıya çıktılar. Bense yeniden kütüğü yakala-
mak sevdasına kapıldım. Ama başaramadım. Daha
sonra kendimi suyun akıntısına bırakarak Orta
Kaya’nın bulunduğu yere gelmeyi amaçladım. Su
bazen derinleşiyor ve koyulaşıyor, çoğu zaman da
belime kadar çıkıyordu. Akıntı şiddetliydi. Bayırdan
aşağı yuvarlanan bir insan gibiydim.
Dizlerim taşlara, kayalara çarpıyordu. Dermanım
kalmamıştı. Korkunun demirden eli ile yüreğimi
kavradığını duydum. Nihayet Orta Kaya’nın bulun-
duğu dönemece geldim.
Kayayı yakalama hususunda deney sahibi idim, ama
yorgun ve bitkin düşmüştüm. Bu benim son şansım-
dı. Son ama son bir gayretle kayayı yakaladım. Ve
üstüne çıktığımı anımsıyorum. Baygın düşmüşüm.
Kendime geldiğimde vaktin bir hayli ilerlemiş ol-
duğunu hissettim. Belki de hayatımı Orta Kayaya
borçluydum. Bu nedenle Orta Kaya, kurtuluşun bir
sembolü olarak yaşadı zihnimde hep.
İşte bu kitap bir “
Orta Kaya”
olsun istiyorum.
Hayatının hangi döneminde ve hangi sebeple olursa
olsun, bir onulmaz akıntıya kapılıp gidenlere, güç-
lerinin tükenmekte olduğu bir dönemeçte tutunup
kurtulabilecekleri bir orta kaya...