SU GİBİ AKAN
GENÇLİK YILLARI
Rasim
ÖZDENÖREN
- 88 -
organı olduğuna göre, bu da lisenin müdürü olmalı, “saygı”
dediğine göre bu yakınlarda ölmüş bir müdürümüz. Onun ha-
tırasına böyle bir dergi çıkardıklarını düşündüm. Sait Faik’le
ilk karşılaşmamdır bu. Eve geldim, dergiyi okurken, orasına
burasına bakarken bir hikâyeye rastladım, “Aşk Rüzgârı” ismi-
ni taşıyan, imza da Yurder Karpuzoğlu. Çok hoşuma gitti be-
nim. Ömer Seyfettin’e aşinayım zaten, okul kitaplarında onun
kitapları esas alınarak tanım yapılıyor; hikâye serim, düğüm,
çözüm üçgeni veya sırası içinde gelişir diye ama bu hikâye hiç
de öyle bu kurallara riayet etmemişti. Böylece farkına varmak-
sızın modern tarz hikâyeyle tanışmış olduk.
Liseye başladık, bizimle aynı dönemde, ileriki sınıflarda şiirle
uğraşan Erdem Bayazıt, Cahit Zarifoğlu, Ali Kutlay ve daha
başka arkadaşlarımız vardı. Alaeddin sene kaybettiği için
benden bir alt sınıfta okuyordu. Alaeddin’in sınıfında da böy-
le yetenekli arkadaşlar vardı. Bunlar meğer hikâye, şiir de ya-
zıyorlarmış benden başka yazmayan yokmuş. Bir gün Erdem
Bayazıt, Ali’nin hikâye yazdığını haber verdi bana, ben de on-
dan rica ettim Ali’nin hikâyesini okutmasını, bir şartla veririm
dedi; sen de yazarsan. Biz de o şartla Ali’nin hikâyesini aldık,
okuduk, akşam eve geldiğimde verdiğim sözü yerine getire-
yim diye ben de bir öykü yazmayı denedim. Elime kalemi al-
dığımda benim aslında yazacak birden fazla hikâyemin oldu-
ğunu fark ettim. Bunlar arasında birini seçtim, yazdım ertesi
gün Ali’ye verirken ben de aynı şartı ona ileri sürdüm. Sen de
yeni bir hikâye yazarsan hikâyemi okuturum dedim. Bundan