SU GİBİ AKAN
GENÇLİK YILLARI
Rasim
ÖZDENÖREN
- 92 -
derilerin tabaklandığı ve derici esnafın yer aldığı bir mıntıka.
Fakat kanalizasyon deresinin yanında olduğu için insanların
çok fazla uğramak istemediği yerlerdi. Ali Kutlay’la beraber, o
esnafları ziyaret ettik, mesleğin inceliklerini sorduk öğrendik.
O mıntıkayı anlatmaya çalıştık. Kaleyi anlattık, kalede bulu-
nan top hakkında bilgiler aldık. Ramazan topu atılıyordu,
meğerki vaktiyle savaşta kullanılan bir topmuş. Sonra kalede
bırakılmış ondan sonra da ramazan topu olarak hizmet verdi,
zannediyorum hâlâ da duruyor o top. Velhasıl Maraş’ın ma-
hallelerinde röportaj, uzun dizi röportajlar var. Epey de ilgi
gördü o röportajlar.
O sırada bir yandan arkadaşların ilgisini İstanbul ve
Ankara’daki dergilere çekmeye çalıştık. Ali’yle benim hikâ-
ye anlayışımız zaman içinde değişti. Ben daha modern tarz
hikâye yazmaya yöneldim, Ali ise sürekli o geleneksel öyküye
bağlı kaldı. Ama Allah için güzel hikâyeler yazardı, çok er-
ken yaşta hikâye yazmayı bıraktı. Hukuk fakültesine başladı,
Sıddık Sami’nin kitabını okuduğu zaman “Böyle kelimeler ku-
ramadıktan sonra yazı yazmak yanlış olur, haram olur.” dedi
ve bıraktı bir daha da eline kalem almadı. Ben daha sonra
çok teşvik etmeme rağmen bir daha yazmaya tenezzül etme-
di. Bense hiç bırakmadım yazmayı. Bilinçli olarak bıraktığım
bir dönem oldu. 1962 yılında Sezai Karakoç’la tanıştıktan
sonra onun yazı ve denemelerini gördüm. O dönemde
Yeni
İstikl
â
l
’de aktüel olarak da yazıyordum, müstear isimlerle ya-
zıyordum, onun yazdıklarını gördükten sonra,“Böyle bir şah-