- 19 -
SU GİBİ AKAN
GENÇLİK YILLARI
Semavi EYİCE
kimse tercih etmiyordu. Çünkü Yugoslav çeteleri trenlere ateş
açıyor, sabotaj yapıyordu. Sivil yolcular genellikle Romanya
ve Macaristan üzerinden Almanya’ya gidiyordu. Bizim tren
Sirkeci’den kalktıktan sonra köy istasyonlarında bile durarak
gidiyor. Köylüler, Trakyalılar trene biniyor. Yavaş yavaş sını-
rına yaklaştıkça Türk yolcular da azaldı. Tam Yunanistan’a
yakın kimse kalmadı vagonda benden başka. Tek yolcuyum.
Bir tek üniformalı polis var. O polisle ahbaplık ettik. Sonra
bir adam geldi. Sanki trende başka bir yer yokmuş gibi ge-
lip benim karşıma oturdu. Garip bir adam, tuhafıma gitti.
Yunanistan topraklarında kalan istasyonlardan birinde tren
durduğunda, resmi polis “gel kardeşim, şurada sıcak bir çay
içelim “ dedi. Polise “ya garip bir adam kompartımana geldi”
diyecek oldum. “Aldırmayın, bizdendir” dedi. Polisle çay iç-
tikten sonra kompartımana döndüm ve o adama “siz ne iş ya-
parsınız, nereye gidiyorsunuz?” diye sordum. “Duydunuz ya”
dedi, “pekâlâ” dedim. Bu vaziyette trenin tek yolcusu olarak
yol almaya başladık.
Türkiye’nin tren hattının üç dört istasyonu Yunan toprakların-
dan geçiyor, sonra tekrar Türk toprağına gidiyor. 60’lı yıllara
kadar bu böyle kaldı, sonra tüm hattı Türk topraklarına aldılar.
O zamana kadar Edirne’ye gitmek için önce Yunanistan’dan
geçiyordun. Hatta II. Dünya Harbi sırasında Yunanistan’ı işgal
eden Almanlar, bu böyle sınırda çok problem yaratıyor, tre-
ninizin geçtiği duraklardaki toprakları kendi sınırınızın içine
alın “ teklifinde bulundu ama Türkiye kabul etmedi. Bizim
tren de işte böyle Türk topraklarından bir vagon lokomotifle