- 22 -
SU GİBİ AKAN
GENÇLİK YILLARI
Semavi EYİCE
Hırvatistan ve Slovakya diye iki ayrı ülke ortaya çıkartmış.
“Almanlar bunu yaptı” diye İngilizler bu devletleri tanımıyor.
Biz de kabul etmiyoruz. Bizim tren, Sofya’dan Belgrat’a geldi-
ğinde epey duracaktı ve o sırada vize almayı düşündüm ben
de. Türkiye tanımadığı için bizim ülkeden vize alma imkânım
yoktu. Tren Belgrad Garında beklerken şehre çıktım. Sonra
konsolosluklar bölgesini aramaya başladım. Elinde bisiklet-
le yokuşu çıkan bir kız Fransızca biliyormuş meğer Slovakya
Konsolosluğu’nu sorduğumda “şurada tanımadığım bir bay-
rak var, belki odur” dedi. Çat kapı girdim o bayraklı binadan
içeri, gerçekten de Slovakya Konsolosluğu imiş. Vize istedim.
Para da aldıktan sonra pasaportuma vize mührü bastılar. Ama
Hırvat Konsolosluğu’nu bulamadım. Trene geri döndüm.
Hırvatistan sınırında duran trenin penceresinden bir baktım,
memurların elinde benim pasaport. Orada ayaküstü vize ve-
riliyormuş.
Budapeşte’de başıma garip bir olay geldi. Kompartıman gö-
revlileriyle Fransızca sordum, onlar da bana “tren birde kal-
kacak” dedi. Ben de o sırada ayaklarım biraz hareket etsin
düşüncesi ile perona indim. Geri döndüğümde baktım benim
tren kalkmış gitmiş. Sonradan anladım ki kompartıman gö-
revlisi bozuk Fransızcası ile aslında “Tren bir saat sonra kal-
kacak” demeye çalışıyormuş. Budapeşte’de muazzam bir tren
garı vardı. Gar idaresine gittim, “durum böyle böyle, eşyam
trende, tığteber kaldım burada.” Dinlediler “Senin tren gitti,
yapılacak bir şey yok” dediler. Tabii ben derdimi Fransızca an-
lattığım için beni Fransız sanmışlar ve o harp koşullarından