- 15 -
SU GİBİ AKAN
GENÇLİK YILLARI
Semavi EYİCE
duğunu iddia ederek birinci mevki araç istemiyordu, geçer-
ken taşlıyorlardı. Çünkü motris birinci mevki, çekici araba
yani. Beyazıt-Şişhane, Fatih-Harbiye bunlar römorkun kuy-
ruğu olursa Şişhane yokuşunu çıkamıyordu. Tek araba olma-
sı lazım. Fakat o zamanlar tramvaydan başka vasıta olmadı-
ğından salkım saçak kalabalık olurdu. Eminönü-Arnavut
köy hattı vardı. Sahil boyunca iki römorkla giden tren gibi,
Rumelihisarı’na gidiyordu. Maçka, Şişli, Kurtuluş hatları var-
dı. Yani aslında keşke zamanında kaldırılmasaydı da ıslah edil-
seydi. Mesela Almanlar Münih’te önce tramvay yaptı, Hitler
döneminde metroya dönüştürülmeye başlandı. Düşünün bi-
zim 550 metrelik Tünel dünyada ikincidir. Ama devamı yok,
gelmemiş, yapmamışız. Ben mesela eski mimarlardan birinin
arşivini Avrupa’da tetkik ettim. Ayasofya’yı restore eden mi-
mar. Galata’dan Büyükdere’ye kadar bir tren hattı döşenmesini
teklif ediyor.
O yaştaki bisiklet turlarıyla, tarihi İstanbul’u henüz bozulma-
mış haliyle yakından gördüm. Şimdi öyle bir İstanbul yok.
Hevesliydim ve “Ben Bizans sanatı uzmanı olacağım” diye
karar aldım. Babam “Ben senin Dışişleri’ne girmeni, harici-
yeci olmanı tercih ederim” diyordu. Ben sanat tarihçisi olma-
ya karara verdiğimi söylediğimde ise “Bu tip meslekler paralı
kişilerin, zengin aile çocuklarının yapacağı iş, sen bununla
başa çıkamazsın” diyordu. Örnek olarak babası Sadrazam Esat
Paşa’nın konağında büyüyen Celal Esad Arseven’ i gösteriyor-
du, “Ona düşer böyle meslekler” diyordu mesela. Bizim böy-
le bir babamız yok... Kaderin garip cilvesi, 1958 yılında Türk