- 9 -
SU GİBİ AKAN
GENÇLİK YILLARI
Semavi EYİCE
Mevsim yaz, sıcak. Yürü babam yürü. Baktım surlar bitti.
Dedim ki İstanbul bitti, ben yanlış geldim. Birilerine sordum,
çok geride kalmış. Hadi geri yürü, yürü, yürü... O zaman
sahil yolu şimdiki gibi açılmış falan değil, her taraf bina dolu.
Orada tarihi bir karakol binası. Sultan Mahmut dönemin-
de yaptırılmış. Sora sora buldum, Küçük Pazar Karakolunu.
“Başkomiser İsmail Hakkı Bey’in makamı üst katta” dediler.
O zaman komiserler bayağı forslu adamlar. İçeri girdim. “Ben
falancayım” deyince o, bu, şu, falan derken “Ben bisikletime
ehliyet alacağım ama zorluk çıkarttılar” dedim. Başkomiser,
polislere” Ehliyet için ne lazım?” diye sordu: ikametgâh kâ-
ğıdı, bisiklet faturası... Ya hurdadan alınmış eski bir bisiklet,
faturası olur mu? “Onun da kolayı var” dediler. Bir bisiklet ta-
mircisinden “Parçalardan yaptığım bisikleti şu kadara sattım”
diye bir kâğıt alınacak. Bir tamirci çağırdılar, baktım adam
kasketi elinde geldi. Korkuyor “Niye çağırdılar acaba beni?”
diye. Başkomiserin huzuruna çıkartılıyor, mühim bir mesele
olmalı, başımıza ne iş gelecek... Anlattılar, kağıdı imzaladı,
teşekkür ettiler, gitti. İki liraya bisikleti satmış bana! Her şey
tamam. İsmail Bey “Senin karnın açtır” dedi. Aç tabii, sabah
çıkmışım yola. Bir polis koştu, gitti, bir yerlerden yemek aldı
bana. Hatta gayet iyi hatırlıyorum: Hünkârbeğendi, yanında
kebabıyla hoşaf. Bir de fotoğrafımı çektiler, yanıma genç bir
polis de verip o zaman Beyoğlu Tüneldeki trafik müdürlüğü-
ne gönderdi beni. Hemen bir ehliyet ve bisiklet plakası: 785,
Semavi Eyice...