137
Dostoyevski:
Rasim Özdenören denilince birçok
okurun aklına en ilkin okuma bilincinin değişmesi
gelir. Turan Karataş da bu okurlardan biridir.
“Onu
ilk gördüğümde fakülte öğrencisiydim. Edebiyat bağla-
mında, “Neleri / kimleri okumalıyım?” türünden bey-
lik bir soru sormuştum. “Dostoyevski’yi okuyun.” dedi.
“Sonra?” dedim. “Yine Dostoyevski” dedi ve ekledi: “Beş
kez Dostoyevski’yi okuduktan sonra başkalarını okursu-
nuz.” Okumak bağlamında şunu da Rasim Bey’den duy-
dum ve unutmadım: Hemen her kitabın bir okuma biçimi
olabilir. Yatarak, oturarak yahut masa başında okunacak
kitaplar vardır. Bir de diz çöküp okunması gereken ki-
taplar.” Okumanın ciddi bir uğraş olduğuna inanan ve
inandıran bu adam, yazdıklarından anlaşılan, hâlâ oku-
ma şevkinden bir şey kaybetmiş değildir.”
Edebiyat İlgisi:
Edebiyata ilgisini iki kategoriye ayı-
rır. Birincisi kendiliğinden olan başlaması, diğeri de
tabiri caizse profesyonel olarak başlaması. Okuma
yazma bilmediği zamanlarda da edebiyata karşı bir
ilgisi vardır. Tabii, bu bilinçli bir şekilde değildir.
“Bizim ninemiz (anneannemiz) çok güzel masal anlatırdı.
Biz bu masallara bayılırdık. Şu anda bile bazı fragman-
ları aklımda. Özellikle kış günlerinde, yağmurlu, karlı
günlerde ninem masal anlatırdı. Onun da çocuklar için
anlatacağı çok güzel masalları vardı. Mesela; ‘Serçe Kuş’
ile ilgili bir masalı vardı. Evimiz kaloriferli değildi; odun
sobasıyla ısınırdık. O odun sobasının çıkardığı sesler de
çok hoşumuza giderdi. Bir yanda soba yanar bir yanda
yorganın altına çekilirdik üç kardeş. Bizim ablamız da
ikizdi. Onun teki küçükken ölmüş. Ayaklarımızla birbiri-
mizi ısıtırdık. Artık ikinci, üçüncü masaldan sonra uyu-