SU GİBİ AKAN
GENÇLİK YILLARI
Cihan AKTAŞ
- 166 -
dergiyi kütüphanedeki matbuat masasında tanıdım.
Hisar,
Kubbealtı, Pınar, Türk Edebiyatı, Varlık, Türk Dili
… gibi adlar
geliyor aklıma. Sayısız edebiyat klasiğini zengin bir kapsamı
olan o kütüphanede okudum. Arkadaşlarıma kutularla yiye-
cek gönderirdi aileleri, bana ise bizimkiler kitap ve dergi gön-
derirlerdi. 1974’te elime verilen paketten çıkan kitaplardan
biri
Pol ve Virjini
’ydi. Aslında kitabı daha önce okumuştum,
hatta okuduğum ilk birkaç romanın içindeydi; bir kez daha
okudum. Daha sonra
Pol ve Virjini
’nin Mehmet Akif, Necip
Fazıl ve Akif Emre’nin ilk okuduğu kitap olduğunu öğrene-
cektim.
Ne çok kitap ne çok yazar var; bir baş dönmesine kapılıyor-
dum. Hem yazarlık bir meslek olabilir miydi? Ailem ağabeyim
üniversiteyi kazanınca İstanbul’a taşınmıştı. Beşikdüzü’nden
İstanbul’a her gelişimde Cağaloğlu’na koşmak için bahaneye
bakıyordum. Türkiye’nin sağ ve sol diye iki kutba ayrıldığı bir
dönemdi. Yatılı okul ise minyatür bir Türkiye gibiydi. Fakat
niçin ABD de Sovyetler gibi emperyalist olarak tanınmıyor-
du? Bu dönemi bütün sorularıyla ve tanığı olduğum veya ka-
tıldığım olaylarla birlikte “Bana Uzun Mektuplar Yaz” isimli
romanımda anlattım. Aliya,
Özgürlüğe Kaçışım
isimli kita-
bında empatiyi kişilik sahibi olmakla ilişkilendiren bir anek-
dota yer veriyor. Olayları ve kişileri ezberlenmiş bir bakışın
ötesinde görme sorumluluğu konusunda edebiyata çok şey
borçluyum. O yıllara özgü tecrübemi yıllar sonra şöyle ifade
edecektim: “Edebiyat
bize küçük görülendeki yüceliği, yüce